Fırtınalı Bir Aşk: Frida Kahlo ve Diego Rivera

Resimlerinin yanı sıra fırtınalı aşklarıyla da tanınan bu ikilinin hikayesi

6 Temmuz 1907’de Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Wilhelm Kahlo ve Matilde Calderon Gonzales’in üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi Frida Kahlo. Ailenin kendine has maskülen tarzı ile en farklısı, okulunun ise koridorlarında cıvıl cıvıl gençlik naraları atan hayat dolu genç kızıydı. Fakat bu genç kızın hayatı 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazasıyla birlikte leğen kemiğine demir bir çubuğun saplanmasıyla birlikte değişti. Onlarca ameliyat sonrasında tekrardan yürümeye başladı. Bu dönemde tutkulu olduğu resmi hiç bırakmayan Frida, bir arkadaşı vasıtasıyla “Meksikalı Michalangelo” olarak tanınan Diego Rivera ile tanıştı. Duvar resimleriyle ünlü, çapkınlıklarıyla nam salmış olan bu Meksikalı ressam, Frida’dan yirmi bir yaş büyük, gösterişsiz, etine dolgun görüntüsü ve standardın altında karizmasıyla çoğu kadının ilgi odağı olmayı başaran biriydi. İlişkileri resmin ötesine geçmiş olan Frida ve Diego ikilisi bir süre sonra evlendiler. Evliliklerinin ilk yılında sanatçı çevrelerinden arkadaşlarıyla sık sık toplanan ikili, birlikte vakit geçirmekten çok keyif alıyor ve eğleniyordu.

Ancak bu ikili başından beri birbirlerine çok uyumlu sayılmazdı. Hatta bu evlilik “Fil ile Güvercinin evliliği”ne benzetildi. Frida’nın deli dolu, genç ve Meksika’ya özgü etnik yapısının aksine, Diego daha yavaş ve sıkıcı biriydi. İşleri dolayısıyla sık sık seyahat eden ikili kimi zaman aylarca ayrı kalıyordu. Diego’nun onu defalarca kez aldattığını bilen Frida, eşini Rus devrimci Lev Troçki ile aldattı. Üst üste sadakatsizlikler sonucu Frida, her ne kadar eşini karşılıksız bir aşkla sevse de Diego’dan 1939 yılında ayrılma kararı alarak boşandı.

Ayrıldıktan 1 yıl sonra tekrar evlenen çift, Frida’nın çocukluğunun geçirdiği “Mavi Ev”e taşındılar. Son zamanlarda artan ağrıları hayatı her ne kadar yaşanılmaz kılsa da Frida kendisini resime vererek yaşama tutunmanın bir yolunu bulan Frida, Diego’nun ona çektirdiği acıların fiziksel acılardan daha çok çektirdiğini ifade eder çünkü bu evlilikte de Diego’dan beklediği sadakati görememiştir.

Eskiyor bütün bedenler. Ama acı çeken bir yüreği var ise bedenin, daha hızlı çürüyor o beden. Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım o günden beri, acı çeken bir yüreğim var. Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego…

Kangren olduğu için bacağı kesilen ve ağrıları artan Frida, 1954 yılında hayata gözlerini yumdu. Son anlarında bile iç dünyasını ve Diego’ya olan aşkını resimlerine yansıtan Frida’nın sevgisini sadece ölüm durdurabildi.