Kadın Hayaletlerin Feminist Sembolizmi

Korku filmlerinde sıkça karşılaştığımız kadın hayaletler öyle görünüyor ki ölümden sonra bile toplumun cinsiyetçiliğinden kurtulamıyorlar.

Korku filmlerinde sıkça karakterlere musallat olan hayaletler dişi olarak resmedilmekle beraber ölümde huzur bulamamalarının nedeni de dişilikle ilişkilidir. Örneğin, The Conjouring'de Perron ailesi taşındıkları yeni evi Bathsheba isimli bir hayalet ile "paylaşma" durumunda kalırlar. Hayaletin onlara musallat olmasının nedeni de ailenin matriarkı Carolyn Perron tarafından yerinin alındığını hissetmesidir. Bathsheba Carolyn'i evden kaçırmak ve kocasını baştan çıkarmak için yapmadığını bırakmaz. İntikam peşindedir ve acımasızdır, diğer bir deyişle diğer korku filmlerindeki hayaletlerle birçok ortak yönü vardır.

Siyahlı Kadın'dan Bloody Mary'e, The Shining'deki ürkütücü ikizlerden Toni Morrison'ın Beloved'ına pop kültürde korkuyu kadın hayaletler tekellerine almış gibi. The Ring'deki siyah saçlı kız korku filmi dediğimizde aklımıza gelen ilk imgedir. Kadın hayaletlerin özellikle korkucusu olmalarının sebebinin, hâlâ hayatta olanlara musallat olmalarının hayattayken yaşadıkları acılardan dolayı olduğu söylenebilir. Sadece kötülük adına değildir, daha derin bir nedeni vardır.

Mesela Bloody Mary efsanesinin kökeni şehir efsaneleri ve dinin bir karışımı gibi görünüyor. Bazıları Bloody Mary'nin gençliğini korumakla kafayı bozduğu için genç kızları öldürüp kanlarını içtiğine inanıyor. Latin Amerika halk edebiyatında önemli yere sahip olan La Llorona, diğer adıyla ağlayan kadın, artık kendisini sevmeyen kocasından intikam almak için çocuklarını öldürüyor ve kefaret olarak huzur bulamıyor. Toni Morrison'un Beloved isimli kitabındaki hayalet annesi tarafından öldürüldükten sonra ölümde onun peşini bırakmıyor. The Ring gibi uzak doğu Asya korku filmlerindeki hayaletler de çoğu zaman bir tür yanlışa uğramış ve sonuç olarak intikam peşinde olan hayaletlerdir. Bu hikayelerin alt metnine baktıkça bütün bu hayaletlerin empati duyulası karakterler olduğu fark ediliyor. Fakat hayatta olan kadınlardan bile daha fazla öfke barındırdıkları ancak onlardan farklı olarak toplumsal kurallara uymak zorunda olmadıkları için çok daha korkunç oldukları sonucu çıkıyor.

Çarpık bir şekilde de olsa hayalet hikayeleri bir tür öncül feminist altyapı barındırıyorlar. Her ne kadar ölümde de olsa kadınların geleneksel vefalı eş ve anne rollerinin dışına çıkmayı başarıyor öfkelerini salıveriyorlar. Uzak doğu Asyalı kadın hayalet figürünün doğası gereği feminist bir karakter olduğuna dair akademik çalışmalar bulunmaktadır. Nedeni ise varlığının erkeklerin kadınların güç sahibi olmalarından ne kadar korktuklarını sembolize ediyor oluşu. Bu hayaletlerin intikamları yalnızca onlara yanlış yapanlara yönelik değildir. Dolayısıyla da patriarkal sistemler kadar yıkıcı ve acımasız.

Her ne kadar hayalet olsalar bile arkalarında bıraktıkları toplumun cinsiyet kurallarından kurtulamıyorlar. Geleneksel Kore efsanelerinde ölmeden önce evlenemediği ve çocuk sahibi olamadığı için huzura kavuşamayan kadın hayaletler mevcut. Amerikan hayalet hikayeleri de gençliğine ve güzelliğine tutunmaya çalışan hayaletlerle doludur. Filmlerde yaşlı kadın hayaletleri basit korku hissi adına kullanılır. Sanki yaşlı kadınların varlığı kendi başına yeterince kötüymüş, güzelliğini yitirmek olabilecek enkorkunç şeymiş gibi.

Korku filmlerindeki intikam peşindeki kadın hayaletler toplumun en çok korktuğu şeyi ortaya koyar aslında, "kurallara uymayan kadınlar". 2013 yapımı Mama, partneri anneleri ölen yeğenlerini eve almaya karar verdikten sonra annelik rolü üstüne yıkılan bir kadını anlatır. Film, kadınları çocuk bakımından sorunlu tek cinsiyet olarak konumlandırır. Filmde eğer çocukları eve almaya karar veren amca onlardan sorumlu olsaydı hiçbir şey değişmezdi, ancak annelik rolü olmazsa olmazdı. Film toplumun yalnızca çocuklarını koşulsuzca seven ve onları her şeyden üstün tutan bir annenin iyi bir ebeveyn olduğu düşüncesini yansıtıyor.

Ölüm ile esasen özgürleştirilmiş kadınlar ana akım kültürün en akıllardan çıkmayan imgeleri haline geldiler. Ancak bir yandan da merak etmemek elde değil, eğer daha eşitlikçi, her yaştan kadını sadece dış görünüşleri, çocuk sahibi olup olmamaları ve en yakınlarındaki erkekler ile ilişkileri üzerinden değerlendirmeyen bir toplumda yaşıyor olsaydık bu hayalet hikayeleri nasıl olurdu?