Afeti uzaktan izlemek: Yaşamaktan duyulan utanç 

6 Şubat 2023 Depremleri

Çok zor günler geçiriyoruz. Bir sabah uyandık ve her şeyin dramatik bir biçimde değiştiğini öğrendik.  

Karşılaştığımız tabloyla öyle derinden sarsıldık ki, belki de tüm bu kargaşanın içinde, sürekli maruz kaldığımız haber ve yardım akışı içinde hala ne yaşadığımızı bile anlamlandıramadığımız bir hal içindeyiz. Bu deprem, milyonlarca insanın hayatını çok acı bir iz bırakacak şekilde etkiledi ve bu yalnızca bir buçuk dakikada oldu; korkuyla, endişeyle, karanlıkla ve dehşete kapılmayla geçen bir buçuk dakika. İlk refleksimiz, eğer yakınımız, eşimiz dostumuz afet bölgesindeyse telefona sarılmak, bir ses bir nefes duymak için haber almaya çalışmaktı.  

Aktif bir şekilde, sürekli takip ediyoruz olanları, karmakarışık duygularla. Önce telaşla en yakınlarımıza ulaştık, yakınlarımız güvendeyse rahatladık, değilse yıllar gibi gelen saatler yaşadık. Ardından dostlarımızın yakınlarının haberlerini aldık, onlarla üzüldük onlarla sevindik. Hikayesini duyduğumuz, görüntülerini izlediğimiz, yardım çağrılarını iletmeye çalıştığımız herkes bizim yakınımız oldu, hepsi iyi olsun diye diledik, gerçekçi bir beklenti olmasa bile hep bekledik, mucizeyi bekledik. Bazen mucizeler de geldi önümüze, saatler sonra kurtarılan insanlara, hayvanlara çok sevindik. Tüm bunlar olurken ve elimizden geleni yapmaya çalışırken aslında çok yetersiz hissettik. Bu koskoca felaket karşısında küçücüktük. Gündüz kapılıp gittiğimiz bu akış ve dinamizmden sonra gece kendimizle, sessizlikle kalmak daha da zordu belki. Gözümüzü kapattığımızda enkaz altındaki karanlığı hissettik, onca canın yaşadığı korkunun ve yakınlarının acısını duyumsadık ve paramparça olduk.  

Sanki her şeyin üst üste kötü gittiği hissiyle boğuşuyoruz. Dondurucu soğuklar, elverişsiz koşullar üstüne gelen bir değil, iki tane üst üste çok şiddetli depremdi yaşadığımız, izlediğimiz. İnsanların, ailelerin ve sevenlerinin tüm yaşamını sarsan büyük bir sarsıntı. Ülkemizin en büyük afetlerinden biri. Adeta savaş alanına dönen onlarca şehir. Yarılan yollar, kullanılamayacak hale gelen havalimanları, ulaşamayan yardımlar, depremin üstüne gelen yangınlar ve enkazlarda duyulamayan sesler... Tüm bunlarla yüreğimiz daha da ağırlaştı, sanki göğsümüzün üstünde kocaman bir taş var. Şaşkınlığımız üzüntüye, üzüntümüz öfkeye dönüşüyor ve bir döngü halinde bu hisleri yaşamaya devam ediyoruz. Bu felaketi yaşamayan taraf olmanın verdiği gizli utancı ise eminim çoğu kişi deneyimlemiştir. Yemek yemekten, su içmekten, sıcak evlerimizde güvende hissetmekten, gece yorganı çekip uyumaktan... En basit yaşam eylemlerimizden utanır bir haldeyiz. Bu çok doğal, anlaşılabilir ve insani bir reaksiyon. Yaşam döngümüzün dışında kalan, muazzam ve anormal bir duruma verdiğimiz normal bir tepki aslında. Ne kadar zor olsa da kendimize bakmaya, psikolojik sağlığımıza dikkat etmeye ihtiyacımız var. Yapabileceğimiz şeylerin bir sınırı olduğunu bilerek kendimize çok fazla yüklenmemek, bu noktada büyük önem taşıyor. İçimiz keşkelerle, aklımız geç kalınanlarla dolu olsa da daha güzel günler için bize umut olan iyi insanlarımızın içindeki ümidi ve gücü korumasına ihtiyacımız var. İzleyenler olarak acımızın içinde kaybolmayalım, kaybolduğumuz noktada yardım alalım ki ülkemizin yaralarını hep birlikte sarabilelim. İhmallerin, geç kalınmışlıkların olmadığı, canın her şeyden üstün tutulduğu Türkiye hayalimize tutunalım ve konuşulması gereken her şeyin konuşulacağını bilelim.