Amerika’nın Son Bohem Sanatçısı: Pollock

1912’de Wyoming’de dünyaya gelen Pollock 1945-55 yılları arasında Amerika sanat çevrelerince çok ses getirecek eserler bıraktı. İlk gençlik yıllarını California’da geçiren Pollock, o zamanlar figüratif resmin tam da merkezinde bulunuyordu. Bu figüratif resim akımı yüzyılın başlarında Meksika’ da kopan büyük bir dalga olarak sınırın ötesine geçmiş ve burada da etkili olmuştur.

Bu dönemde figüratif resimler Amerika’da da meşhurdu ve Pollock 1928’de sanat eğitimi almak için gittiği Los Angelas’ta bu eserlerden epey etkilenmişti. İlerleyen zamanlarda Art Students League’ de sanat eğitimi almaya başlayan Pollock’un figüratif resme olan ilgisi daha fazla artmıştı. Daha sonları Newyork sanat camiasında sergilenen kübist ve sürrealist tavırla karşılaşan Pollock, bu akımlardan da etkilenmiştir. İlk oluşturduğu eserlerinde bunun izlerini görebiliriz. Aslında bu akımların biçemi yerine anti-sanat tavrından ve Picasso’nun kişisel üslubu üzerinden bir bağ kurmuştur.

Pollock’un Eserleri ve Biçim Dili

20. yy’ın en önemli ressamlarından biri olarak kabul edilen Pollock dripping (damlatma) tekniğiyle resmini adeta bir performans sanatına dönüştürmeyi başardı.  Soyut dışavurumculuk akımının bir kolu olan Action Painting’in öncüsü olan Pollock, resimlerini astarlanmamış tuval bezinin üzerinde fırça kullanmaksızın bıçak, spatula, sopalarla, boyaları damlatarak veya gelişi güzel boşaltarak adeta dans ederek bir performans sanatına dönüştürmüş.

Bu boya damlacıkları ve renk ağları şeklinde bütünleşen eserler aslında onun içsel dışavurumunu yansıtıyordu. Ayrıca psikolojiye olan ilgisiyle de bilinen Pollock, Jhon Graham tarafından 1937’de yazılan “Primitif Sanatlar ve Picasso” adlı makaleden etkilenmiştir. Bilinçaltının sanat üzerindeki önemini anlatan bu makele, onun kendi sanatında da duygusal dışa vurumunu ve bilinçaltı imajlarını da aktarmasına yardımcı olmuştur. Uzun süre alkolizmle mücadele eden Pallock, 1945 yılında bir araba kazasında hayata veda etmiştir.