Ankaralı Bir Çiçek: Sevgi Çiçeği
Kavuşamadan hayata veda eden aşıkları anlatan Ankaralı çiçeğimize kısa bir bakış.
Yalnızca başkentimizde yetişen güzel bir çiçekten bahsetmek istiyorum sizlere. İsmi, başlıktan da anlaşılabileceği gibi ''Sevgi çiçeği'' fakat yanardöner ve peygamber çiçeği olarak da bilinir. Dünyada yalnızca Ankara'da, Gölbaşı - Süleyman Demirel Ormanı'nda yetişen bu Ankaralı endemik çiçeğimize ve hikayesine gelin yakından bakalım.
Çiçeklerinin rengi genelde kırmızı olsa da bazı türleri mor rengine de bürünebilir. En hoş özelliklerinden bir tanesi, yapraklarının ışığı yansıtmasıdır şahsımca. Bu hoş görüntüsünün altında pek de zor olmayan bir bakım yatıyor ve saatlerce izleyebileceğimiz hoş yapraklarını bize sunuyor.
Son zamanlarda sayılarının seyrelmesi epey üzücü olsa da ülkemize has oluşu, güzel taç yapraklarının ardında gizlenen rivayet anlatısı ve evlerde yetişmeye uygun uyumlu yapısı çiçek sevenlerin yüzlerine ufak tebessümler konduruyor...
SERGÜZEŞT-İ HAYAT
''Macera, serüven'' manasına gelen sergüzeşt sözcüğüyle hayat ibaresini birleştirip ortaya çıkan ''sergüzeşt-i hayat'' ifadesini kullanmak istedim bu çiçeğimizin yaşamını ve öyküsünü anlatabilmek için. O halde, başlayalım...
Rivayete göre Mogan Gölü yakınlarında bir ''Hacılar Köyü'' varmış. Bu köyde iki aşık çoban; beraber koyunlarını otlatır, birbirlerine aşk şarkıları söyler ve kaval çalarken sevgilerini dile getirirlermiş. Aşkları bütün halk arasında dolaşıp konuşulur olmuş. Mogan kıyısında birbirleriyle şarkılar, türküler aracılığıyla dertleşen gençler ''ince hastalığa'' (verem) yakalanmışlar. İki kıyıda şarkılarını birbirlerine söylerken yüreklerden gelen kanlar etrafa yayılmış ve kan rengi açan çiçekler, ''sevenleri ayırmayın'' diye fısıldayarak ilahiler söylemeye başlamışlar.
Mogan'ın iki yakasında sevgilerini haykıra haykıra vakit geçirse de birbirlerine kavuşamadan hayatlarını kaybeden gençlerin naaşları, gölün iki yakasına defnedilmiş. Mayıs ve haziran ayları geldiğinde kan kırmızısı renginde açan bu çiçekleri toplamaya gelen aşıklar, hasretlerle sevgilerini en derinlerinde yaşayan fakat vuslata eremeyen bu iki sevgilinin mezarlarını türbeye çevirmişlerdir.
Sevgili okur, her hasretin bir vuslatı vardır derler fakat bazen erişmek istenilene erişemeden eriyip gideriz. Ya da kim bilir, belki bir gün vuslata eremeden sevgi çiçeklerine dönüşürüz.