Astrolojide Dolunay: Bırakma, Aydınlanma ve Duygusal Dönüşümün Zamanı

Dolunay haftasıysa dikkat! Kalbimizle aklımız arasındaki savaşın kazananı genelde duygular oluyor.

Bazı geceler vardır, gökyüzüne bakarsın ve aydınlık görürsün. Bir bakarsın, Ay kocaman olmuş, parlamaya doyamıyor. O kadar ışıldar ki, insan ister istemez durur, bakar, düşünür. “Bu kadar ışığın içinde ben neden bu kadar doluyum?” diye sorar kendi kendine. İşte tam da o zaman anlarsın: Dolunay sadece gökyüzünde değil, içimizde de oluyor. Duygusal olarak içimizde bir boşluk hissi oluyor anlamlandıramadığımız.

Dolunay hepimizin içinde bir tür yankı yaratıyor. Kiminde geçmişin sesi, kiminde bastırılmış bir öfke, kiminde ise sadece sessiz bir farkındalık. Ama her halükarda bir şeyleri hareket ettiriyor. Sanki o gece tüm duygular daha yüksek sesle konuşuyor. Normalde sustuğumuz konulara bile artık konuş diyen bir enerji dolaşıyor havada.

Çoğumuzun çok kez başına gelmiştir. Dolunay zamanlarında evde, işte, dışarda sanki görünmeyen bir gerginlik olur. Kimse bir şey demese bile, ortam elektriklidir. Önce “bu ne ya” dersin ama sonra fark edersin, Dolunay sadece gökyüzünde değil, aramızda da doğmuş.

Duyguların Dalga Boyu

Ay, hep denizleri etkiler derler ya bence insanın ruhunu da öyle etkiliyor. Sonuçta hepimiz biraz suyuz, biraz da duyguyuz. Dolunay yükseldikçe içimizde bir şey kabarıyor, bir fırtına kopuyor adeta. Kimi zaman o kabaran şey bir özlem oluyor, kimi zaman bir sabırsızlık. O yüzden Dolunay zamanlarında hepimiz biraz daha dürüstleşiyoruz istemsiz. Ama bu dürüstlük genelde tatlı değil, can sıkıcı oluyor.

Hani bazen birinin sana söylediği minicik bir şey o gün normalden çok daha fazla batar. İşte Dolunay enerjisi tam olarak orada kendini gösteriyor. Çünkü o zamanlar duygularımızın sesi kısılmıyor, tam tersi yankılanıyor. Belki de o yüzden çoğu insan bu dönemlerde ya kavga ediyor ya da ağlayıp rahatlıyor. Çünkü içimizdeki dalga kabarmış durumda artık geri çekilmesi için önce taşması gerekiyor.

Işığın Gölgesi

Dolunay, Ay’ın en parlak halidir, ama her ışığın bir gölgesi vardır. Dolunay’ın ışığı ne kadar güçlüyse, bastırdığımız şeyler o kadar görünür hâle gelir. Bu yüzden Dolunay zamanı çoğumuz kendini açığa çıkmış gibi hisseder. Saklamaya çalıştığımız duygular, “ben iyiyim” diye susturduğumuz kırgınlıklar o parlak ışığın altında saklanamaz.

Belki de bu yüzden Dolunay, “bırakma zamanı” olarak bilinir. Çünkü ışık neyi tuttuğunu gösterir. Bazen kendi elimizde bile unuttuğumuz şeyleri fark ederiz. “Ben hâlâ bu konuyu neden içimde taşıyorum?” deriz. Ve o farkındalık, önce can sıkar, sonra iyi gelir. Yani Dolunay, bize sadece yüzleşmeyi değil, affetmeyi de öğretir.

İnsanlar Neden Dolunayda Daha Gergin Olur?

Bak, bunu hepimiz deneyimlemişizdir. Dolunay zamanı sokakta bile hava değişir. İnsanlar daha sabırsız olur, trafikte korna sesleri artar, sevgililer tripleşir, evde ortalık gerilir, hiçbirimizin birbirine tahammülü kalmaz. “Acaba ben mi kuruyorum?” dersin ama hayır, gerçekten bir şey vardır.

Bence bunun sebebi sadece astrolojik enerji değil, biraz da birikmişliktir. Dolunay geldiğinde, sanki gökyüzü hepimizin duygusal arşivini açar. Son birkaç haftadır sustuğun ne varsa, o gece dile gelir. O yüzden Dolunay dönemlerinde insanlar hem daha açık hem daha kırılgan olur. Ve kırılganlık, gerginlikle el ele yürür zaten.

Ama buradaki güzel taraf şu, bu dönem aynı zamanda bir temizlik zamanıdır. Bir tartışma patlar ama sonunda içini dökmüş olursun. Bir şey biter ama sonrasında hafiflersin. Dolunay tam olarak bunu yapar. Yükleri görünür kılar ki bırakabilesin.

Ruhun Aynası

Dolunay zamanları ruhunun en kuytu köşelerine bile ışık sızar. Sen fark etmesen bile bir şeyler çözülür, içten içe değişir. Bazen bir rüya görürsün, sabah kalktığında kalbinin neden dolu olduğunu anlamazsın. Ama aslında bir şey olmuştur. Belki bir duygun bitmiştir, belki bir bağ çözülmüştür.

Dolunay, farkına var diyen bir enerjidir. O yüzden bu dönemlerde biraz içe dönmek, kendi hislerini dinlemek, neye üzülüp neye sevindiğini gözlemlemek çok iyileştirici olur. Çünkü Dolunay bize dışarıya değil, içeriye bakmayı öğretir.

Bırakmak Her Zaman Kaybetmek Değildir

Birçok kişi Dolunay zamanı bırakma ritüelleri yapar. Kimisi yazar, kimisi tütsü yakar, kimisi sadece balkonda oturur ve sessizce düşünür. Ama aslında ritüelin kendisi değil, niyet önemlidir. Ne bırakmak istiyorsun? Hangi duygu artık sana hizmet etmiyor?

Bazen bir insanı değil, bir düşünceyi bırakmak gerekir. Bazen kendinden beklentilerimi bile bırakmak gerekir. Çünkü Dolunay hep hatırlatır. Bıraktığın her şey sana daha geniş bir alan açar. Ay küçülmeye başladığında biz de hafifleriz. Ve belki de bu yüzden Dolunay, sadece bir gökyüzü olayı değil, insanın kendi içinde dönüştüğü bir süreçtir.

Dolunayın Dersi

Kimimiz için Dolunay, artık kendinden saklanamayacağın zaman demek. Ne kadar bastırırsan bastır, bir şekilde o duygu seni bulur. Ve bu bazen korkutucu olur, evet. Ama bir yanıyla da güzeldir, çünkü o farkındalık olmadan değişim olmaz. Belki de bu yüzden Dolunay hep karmaşık hissettirir. Bir yanımız “bitsin artık” derken, diğer yanımız “ama ya üzülürsem?” diye korkar. Ama bitmek her zaman kötü değildir. Dolunay’ın ışığında biten şeyler aslında başka bir yerde yeniden başlar. Her şey görünür olduğunda, iyileşme başlar. Ve Ay küçülmeye başladığında, sen artık yeni bir sen olursun.


Dolunaydan Sonra

Dolunay geçtiğinde, genelde bir dinginlik gelir. Bir fırtına dinmiş gibi, sessizlik hissedersin. İlk başta huzursuzluk sanırsın ama o aslında boşalan bir yerin sessizliğidir. Yeni bir yer açılmıştır içinde, yeni bir ışık düşmüştür.

Dolunay bize hep aynı şeyi söyler: “Kendine dürüst ol.” O kadar. Çünkü insan kendine dürüst olduğunda, her şeyin rengi değişir. Gökyüzü bile bir başka parlar.