Bakmanın Anlamı Üzerine

Görmenin sadecefiziksel değil,düşünsel bir eylem olduğunu sorgulayan bir metin.

Bakmak, görmenin fiziksel eylemi olsa da; birine ya da bir şeye bakmak, sadece gözlerin hareketi değildir. İnsan bakarken fark eder, seçer, odaklanır ve anlam yükler. Bu nedenle bazı bakışlar, sıradan bir dikkat hali değil, ruhsal bir temas biçimidir. Göz göze gelmenin bir anlam taşıdığı zamanlar vardır.Bir otobüste karşıdan gelen bir çift göz, sokakta yürürken bir an duraksayan bir yabancı, sevgilinin vedaya yakın ama bir şey söylememiş bakışı… Her biri içimizde bir yankı bırakır.Ve sonra geçip giderler. Ama bakışın yarattığı içimizdeki hissiyat gitmez.

İnsan bazen birine baktığında, aslında kendini görür.Ya da karşısındaki onu ilk defa “görmüş” gibi bakarsa, içinde yıllardır susan bir yan uyanır. Görülmek, yalnızca fiziksel bir eylem değildir; ruhun tanınmasıdır. Bu yüzden bazı bakışlar içimizde iz bırakır. Çünkü yalnızca gözlerle değil, duyguyla da bakılmıştır.Psikolojide buna ayna etkisi denir. Karşımızdaki kişinin bize bakışı, içimizdeki yansımaları tetikler. Kimi zaman bu, çocukken duyduğumuz bir eksikliği gün yüzüne çıkarır. Kimi zaman içsel bir arayışı… Bir insanın seni nasıl gördüğü, senin kendini nasıl gördüğünü de değiştirir.

Toplumlar tarih boyunca bakışın anlamını ve etkisini sorgulamışlardır. Foucault’nun “panoptikon” kavramında olduğu gibi, bakılmak bir kontrol biçimiyken; Lacan’ın bakış teorisinde, özne olmak için “görülmek” gerekir. Yani insan, başkasının bakışında anlam kazanır. Dolayısıyla bakış yalnızca bir yönelme değil, aynı zamanda bir ilişki kurma biçimidir.

Bazı bakışlar iz bırakır çünkü onları yalnızca gözümüzle değil, ruhumuzla hissederiz. Bu iz, çoğu zaman sözcüklere dökülmeyen, adlandırılamayan bir karşılaşma halidir. İki insanın göz göze gelişi, bir tanıma biçimi, bir sarsılma ya da bir tespittir. Bu bakışlar bir şey anlatmaz; ama çok şey gösterir. Zihnin değil, sezginin dilinde konuşur.Bakışın estetik boyutu da dikkate değerdir. Sanatta ve edebiyatta bakış, çoğu zaman aşkın ya da yalnızlığın temsili olarak yer bulur. Ressamların portrelerinde, bakışın yönü ve yoğunluğu, karakterin iç dünyasını yansıtır. Sinemada bir karakterin gözleriyle verdiği tepki, çoğu zaman diyalogdan daha etkilidir. Çünkü bakış, sessizliğin içindeki anlamdır.

Psikolojik olarak da bakış, bireyler arasında görünmeyen bağlar kurar. Göz teması, güven hissini artırır; empatiyi, açıklığı ve duygusal teması derinleştirir. Bu nedenle bazı bakışlar iz bırakır çünkü o anda bir açıklık yaşanır; bir kabuk çatlar, bir duygu yüzeye çıkar. İnsan, yalnızca baktığında değil, bakıldığında da dönüşebilir.Ve bazı bakışlar, hiçbir yere kaybolmaz. Zaman geçer, mekan değişir, insanlar unutulur. Ama o bakış, zihnin arka planında kalır. Bir yansıma gibi. Çünkü o bakışta sadece karşı taraf değil, insan biraz da kendini görmüştür.