Before Sunset in Paris
“İnsan gençken bağlanabileceği birçok insan olduğuna inanıyor ama daha sonra bunun sadece birkaç kez olduğunu anlıyorsun."
Before üçlemesinin ikinci filmi olan Before Sunset, 9 yıl aradan sonra Celine ve Jesse'yi bir araya getiriyor. İlk filmin sonunda 6 ay sonra aynı tren istasyonunda aynı saatte buluşacaklarına söz vermelerine rağmen birbirlerini yeniden görmeleri yıllar alıyor.
Bu süre zarfında Jesse, trende tanışan ve bir gece boyunca birlikte vakit geçiren iki genç hakkında bir kitap yazıyor. Jesse'nin içten içe birbirlerini yeniden bulmalarına sebep olur umuduyla yazdığı bu kitap, ikiliyi Paris'te yeniden bir araya getiriyor. Kitap tanıtımına giden Celine, tam da kitapla ilgili kendileri hakkında sorulan soruların cevaplarını dinlerken Jesse ile göz göze geliyor. Ve o andan sonra Jesse'nin tek ilgi odağı Celine oluyor.
Sınırlı süre kavramı bu filmde de yer alıyor. Yani nasıl ki Before Sunrise'da güneş doğana kadar zamanları varsa Before Sunset filminde ise güneş batana kadar süreleri vardır, yani birkaç saat kadar. Jesse'nin uçağı kalkana kadar bir kahve içmek için Paris sokaklarında gezintiye çıkıyorlar.
Filmde dikkat çeken ilk şey, araya uzun yıllar girmesine ve hayatlarında farklı birçok insan ile tanışmalarına rağmen ikisi arasındaki o bağ ve samimiyetin, zaman tarafından hiç zarar görmemesi ve aynı ilk günki gibi sohbetlerine devam edebilmeleridir. Tek fark, onlar artık hayatlarının başında birer genç değil, hayatı öğrenmiş iki yetişkin olarak karşımıza çıkarlar.
Her şeyden önce ikisinin de merak ettiği tek şey, sözleştikleri o gün Viyana'ya giden oldu mu sorusudur. Celine gidemediğinden bahseder ve Jesse de gitmediğini söyler ama yalanı uzun sürdüremez. Çünkü Celine, onun konuşmasından aslında gerçeği anlar. Jesse, söz verdiği gibi o gün aynı saatte aynı istasyonda beklese de Celine, büyükannesi o tarihlerde vefat ettiği için buluşmaya gidememiştir. Birbirlerinin telefon numaralarını almamaları geçmişte romantik gelse de aslında bunun büyük bir hata olduğunu ikisi de kabul eder.
Bu süreçte Jesse evlenip bir çocuğu olduğunu, Celine ise mutlu olduğu bir ilişki içinde olduğunu söyler. Birbirlerini görmedikleri yıllarda neler yaşadıklarını, şu an neler yaptıklarını anlatırlar ve konuşma ilerledikçe aslında ikisinin de o kadar da mutlu olmadıklarını itiraf ettikleri bir sohbete evrilir. Jesse çocuğu olduğu için evlendiğini itiraf ederken Celine'in ilişkisi ise aslında beklentisini karşılamıyor. Görüşmeye devam etselerdi hayatlarının ne kadar farklı olabileceği hakkında pişmanlık yaşarlar.
Bir sahnede Celine, tanıştıkları ilk günün mükemmeliğine dair unutulmazlığını kızgınlıkla dile getirir. Ve Jesse ile kurduğu o iletişimi ve bağı bir daha kimseyle kuramadığı için öfkelidir. Bununla ilgili ise, "Gençken bağ kurabileceğin birçok insan olacak sanıyorsun. Sonra bunun hayatta sadece birkaç kez olduğunu anlıyorsun." cümlesini kurar.
Sadece birkaç saatleri olmasına rağmen Paris'in sokaklarında adımlarlar, nehri turlarlar ve kahve içerler. Tüm bunları yaparken de araya giren zamanı uzun sohbetleri ile taçlandırırlar. Filmin son sahnesinde Celine'i eve bırakan Jesse, Celine'den bir bestesini çalmasını ister. Ve bu şarkı ile anlarız ki birbirleri hakkında kitap yazarak unutulmaz bir eser yazan sadece Jesse değildir. Celine de onun hakkında bir şarkı bestelemiştir.
Filmin sonu yine ucu açık bırakılmıştır. Jesse uçağına yetişebildi mi veya yetişebilmek için Celine'in evinden vaktinde ayrıldı mı bunu bilmiyoruz. Ama yine de yazımı filmden çok sevdiğim, "Eğer dünyada büyülü bir şey varsa, o da birini gerçekten anlamaya çalışmak ve biriyle bir şeyi paylaşmaya çalışmak olmalı. Bunun neredeyse imkânsız olduğunu biliyorum. Ama ne önemi var. Cevap sadece denemek olmalı." cümlesi ile tamamlayıp doğru insanla kurduğunuz iletişimin önemini bir kez daha vurgulamak ve hayatınızda böyle bir insan varsa sımsıkı tutunmanız gerektiğini hatırlatarak bitirmek istiyorum.