Bilimin Ötesindeki Dahi: Isaac Newton
Newton, yalnızca fizikle mi uğraştı? Kıyamet tahmini, simya ve daha fazlası.
Isaac Newton, modern bilimin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. 1643 yılında İngiltere'nin Lincolnshire bölgesinde doğan Newton, küçük yaşlarda gösterdiği merak ve gözlem yeteneğiyle dikkat çekmiştir. Cambridge Üniversitesi'nde eğitim görürken matematik ve doğa felsefesine olan ilgisi derinleşmiş, burada geliştirdiği fikirler daha sonra bilim dünyasını kökten değiştirecek buluşlara zemin hazırlamıştır. Newton'un en önemli bilimsel katkılarından biri hareket kanunlarıdır. Üç temel hareket kanunu, cisimlerin hareketlerini açıklamak için bugün hâlâ kullanılmaktadır. Ayrıca evrensel çekim yasası, cisimlerin birbirlerine uyguladığı kütle çekim kuvvetini matematiksel bir formülle tanımlayarak gezegenlerin yörüngelerindeki hareketlerinden Dünya'daki basit düşme olaylarına kadar birçok fiziksel olguyu açıklamıştır. Optik alanındaki çalışmaları da son derece önemlidir, beyaz ışığın bir prizma aracılığıyla renk tayfına ayrılabileceğini keşfetmiş ve bu keşfiyle ışığın doğası hakkındaki anlayışı derinleştirmiştir. Newton’un başyapıtı olan 'Matematiksel Doğa Felsefesinin Prensipleri' (Principia Mathematica), tüm bilim tarihinin en etkili kitaplarından biri olarak kabul edilir. Bu eser, evreni açıklamak için matematiğin gücünü kullanmış ve bilimsel yöntemlerin temel taşlarını oluşturmuştur.
Newton'un Simya Merakı
Newton yalnızca bir bilim insanı değildi, aynı zamanda tutkuyla bağlı olduğu simya alanında da derinlemesine çalışmalar yapmıştır. Simya, 17. yüzyılda hâlâ saygın bir bilim dalı olarak görülüyordu ve Newton, bu alanda binlerce sayfa not almıştı. O, simyayı evrenin gizli yasalarını çözmenin bir anahtarı olarak görüyordu. Simyasal metinleri titizlikle incelemiş, antik bilgeliği modern bilimle birleştirme çabası içinde olmuştur. Newton’un simya üzerine yaptığı çalışmalar uzun süre gizli tutulmuş, hatta ölümünden sonra notlarının büyük kısmı yayımlanmamıştır. Bu notlar; onun simyasal semboller, ezoterik bilgiler ve deneysel gözlemlerle dolu zengin bir dünyaya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Ona göre evrenin temel prensipleri yalnızca matematikle değil doğanın derinliklerine inen mistik bilgilerle de anlaşılabilirdi.
Tanrı ve Evren: Newton'un Teolojik Düşünceleri
Newton'un teolojiye olan ilgisi, bilimsel çalışmalarından ayrı düşünülemez. Kendisi, teslis inancına karşıydı ve bu durum o dönemki din anlayışı için inanılmaz bir şeydi. Dolayısıyla dinî görüşlerini saklamak zorundaydı. O, Tanrı’nın evreni yaratmakla kalmayıp sürekli olarak onun düzenini yönettiğine inanıyordu. Newton; Kutsal Kitap’ı detaylı bir şekilde incelemiş, özellikle Eski Ahit ve Daniel Kitabı üzerinde yoğunlaşarak zamanın sonuna dair kehanetleri çözmeye çalışmıştır. Newton’un teolojik çalışmaları, onun akılcı bir inanca sahip olduğunu gösterir; dinî dogmalardan çok Tanrı'nın evrendeki düzenini anlamaya odaklanmıştır. En dikkat çekici çalışması, kıyamet tarihini hesaplama girişimidir. Newton, İncil'deki kehanetleri matematiksel analizle yorumlayarak kıyamet tarihini 2060 yılı olarak tahmin etmiştir. Ancak onun bu hesaplamaları, dinî bir korku yaratmak amacıyla değil Tanrı’nın evrendeki düzenini ve tarihsel süreçlerdeki rolünü anlamaya yöneliktir.
Newton'un Felsefi Düşünceleri
Newton, kendisini bir bilim insanı olmanın yanında bir "doğa filozofu" olarak görüyordu. Onun felsefi düşünceleri, bilimsel yöntemlerle metafizik sorular arasında köprü kurar. Newton, zaman ve mekânın mutlak olduğuna inanıyordu; bu, onun evren anlayışının temel taşlarından biriydi. Zaman ve mekân, Newton’a göre Tanrı’nın varlığının birer göstergesiydi ve evrenin işleyişi bu mutlak kavramlar üzerine inşa edilmişti. Newton'un felsefi yaklaşımı, rasyonel düşünceyi temel alırken aynı zamanda Tanrı’nın iradesinin doğa üzerindeki etkisini de kabul ediyordu. Bu yönüyle Newton, hem bilimsel devrimin bir ürünü hem de metafizik sorulara derinlemesine eğilen bir düşünür olarak öne çıkar.
Newton’un çalışmaları, insan aklının sınırlarını zorlamanın ve bilgiye ulaşmanın farklı yollarını gösterir. O; bilimin, inancın ve felsefenin kesişim noktasında durarak insanlık tarihine eşsiz bir katkıda bulunmuştur.