Bir Görünmezliğin Öyküsü

Görünmezlikleri, gözden çok gönlümüzün eksikliğini anlatır...

Hayatımızın bazı anlarında yanımızda sessizce yaşayan dostlarımız var. Bazen üzüldüğümüzde sessizce yanımıza gelir, bazen yemek yerken bir lokma paylaşmak isterler. Sevincimizi, üzüntümüzü tam olarak anlayamasalar da hissetmeye çalışırlar; varlıkları bize huzur, güven ve samimiyet verir. Onlarla kelimeler değil, bakışlar konuşur; sıcak bir dokunuş, masum bir göz teması bile bağ kurmaya yeter.

Fakat bütün bu yakınlığa rağmen, şehir hayatının karmaşası içinde çoğu zaman görünmez olurlar. Aslında onlar, doğanın bize emaneti olan sessiz canlardır. Bizimle aynı toprağı, aynı gökyüzünü, aynı yaşam alanını paylaşırlar. Ancak trafikte hızla akan yaşamın içinde en çok acıyı da yine onlar çeker. Bir anlık dikkatsizlik, umursamazlık ya da hız; küçük bir bedeni bir anda hayattan koparabilir.

Bir sokak hayvanının arabayla çarpışması yalnızca bir can kaybı değildir. Bazen geride ardına bakan çaresiz yavrular kalır; annelerinin sıcaklığını, kokusunu arayan minik gözler… Bazen de sessizce dağılmış bir ailenin yok oluşu gelir ardı sıra. Yol kenarında duran cansız bir bedenin taşıdığı acıda, onların sessiz çığlıkları saklıdır. Kimse görmez, kimse duymaz; çünkü çoğu zaman fark edilmez bile.

Daha acısı ise, bazen bu canlar hemen orada ölmez; uzun süre acı içinde kıvranırlar. Yaralı halde kaldıklarında kimse dokunmazsa, oldukları yerde başka arabaların altında yeniden ezilebilir, sessizce yok olabilirler. Kimse dönüp bakmaz; sanki birer can değilmiş gibi… Oysa onların canı da acır, korkar, titrer. Çünkü onlar bir eşya değil, birer canlıdır; duyan, hisseden ve yaşamayı hak eden.

Biraz daha yavaşlamak, biraz daha dikkatli olmak, küçük dostlarımızın hayatlarını korumak için çoğu zaman yeterlidir. Onlar yalnızca bir kediden ya da köpekten ibaret değildir; her biri kendine ait bir öykü taşır. Birinin hayattan kopması, sadece kendi nefesinin sona ermesi değil; ardında kalanların da sessizce yok olmasıdır.

Bazı anlarda yaşanan talihsiz olayları engellemeye gücümüz yetmeyebilir. Yine de vazgeçmemeliyiz. Yaralı bir canı fark ettiğimizde görmezden gelmek yerine durmak, ona dokunmak, yardım etmek, bir telefonla belediyeye ya da en yakın veterinere haber vermek belki de bir hayatı kurtarabilir. Yaşadığımız çevrede hayvanların daha güvende olabilmesi için ses çıkarmak, farkındalık oluşturmak bile büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Araç kullanırken biraz daha dikkatli olmak, hızımızı düşürmek, olası bir karşılaşmada o küçücük bedenin hayatta kalmasına vesile olur. Bazen yalnızca fark etmek bile bir canın kaderini değiştirebilir.

Bu yüzden trafikte sadece insanlar için değil, doğanın bize emanet ettiği bu sessiz dostlar için de duyarlı olmalıyız. Onları fark etmek, yaşamlarına saygı duymak, belki bir anlık dikkatle bir hayatı kurtarmak… Hepsi bizim elimizde.

Unutmamalıyız ki onlar, doğanın bize sunduğu birer armağan, birer emanettir. Onlara gösterdiğimiz merhamet, hem hayatlarına hem de ardında kalanların umuduna dokunur. Bu şehirde var olduklarını hatırlayalım, onları yalnız bırakmayalım. Doğanın minik çocuklarına saygı duyalım…

Biz fark etmesek de, yok olan her can bu dünyanın hafızasında bir eksiklik bırakır…