Bitkisel Bir Söyleşi / 7. Bölüm

Doğadaki tüm bitkilerin çiçeği yoktur, öyleyse neden sadece bazı bitkilerin çiçekleri var da diğerlerinin yok diye düşündüğünüz oldu mu?

Kadife çiçekleri (Tagates patula) tarlasında oynayan Meksikalı çocuklar. Kadife çiçekleri, Meksika'daki Los Muertos (Ölüler Bayramı) kutlamalarının resmi çiçeğidir. Kadife çiçekleri aynı zamanda zararlı böcekleri bahçenizdeki diğer bitkilerden uzak tutmaya da yararlar.


Doğadaki tüm bitkilerin çiçeği yoktur, öyleyse neden sadece bazı bitkilerin çiçekleri var da diğerlerinin yok diye düşündüğünüz oldu mu?... Doğada var olan (ya da olmayan) hiçbir şey gereksiz ya da yararsız değildir değerli bitki dostları. Örneğin bugün yeryüzünde yaşayan çoğu memeli hayvan gibi bir kuyruğumuzun olmaması da bunun bir kanıtı. Çünkü modern insanın bugün artık bir kuyruğa ihtiyacı yok. Geçmişte tehlikeli yırtıcılardan uzak durmak amacıyla ağaçlarda yaşayan atalarımız kuyruklarını adeta "beşinci" bir el gibi kullanabiliyorken bu organ artık iki ayağı üzerinde durabilen ve ellerini çok daha ustalıkla kullanabilen modern insan için önemini çoktan yitirmiştir. Çiçeklerin var olma nedenine gelirsek, buradaki amaç tamamen türün devamlılığını ve çeşitliliğini sağlamaktır. Onların bu kadar renkli ve göz alıcı görünüp, "genellikle"(!) güzel kokmalarının nedeni de ilgi çekme ihtiyacından doğar. Fakat bu ihtiyaç biz insanların ilgi çekme ihtiyacına hiç benzemez.

Leş Çiçeği (Amorphophallus titanum ya da sonradan bulunan adıyla Titan arum) kültüre alındığı bu bahçelerde ortalama 7-10 yıl gibi peryotlarda çiçek açıyor fakat günümüzde pek çok botanik bahçesinde birden çok örneği bulunması nedeniyle yılda birçok defa çiçeğini görmek mümkün olabiliyor. Genellikle öğleden sonra açan kötü kokulu çiçeğinin ömrü ise genellikle 12 saat. Gece boyunca etçil böcekler tarafından ziyaret edildikten ve solduktan sonra ise çiçeğin tozlaşma şansı kalmıyor.

Genellikle dedim çünkü bazı bitkiler hiç de güzel kokmazlar, aksine berbat kokulu olanları da vardır. Buna en güzel iki örnek olarak Endonezya, Filipinler, Tayland ve Malezya ormanlarına özgü Leş Çiçeği (Amorphophallus titanum) ve Ceset Çiçeği (Rafflesia) verilebilir. Aynı zamanda oldukça ilginç birer görünüme sahip dev çiçekli her iki bitkinin çiçeklerinin de adeta çürümüş ceset gibi kokmalarının nedeni hitap ettikleri ya da ilgilerini çekmek istedikleri polen taşıyıcı canlılardır. Diğer bir deyişle sözü edilen her iki bitki de çiçeklerini tozlaştırmaları için onların yaydığı bu kötü kokuya çekim duyacak böceklere ihtiyaç duyarlar. Kuşkusuz bu koku biz insanlar için dayanılmaz olsa da sözgelimi bir kara sineğin kötü kokular hakkında bizlerle hem fikir olduğunu söyleyemeyiz.

Ceset Çiçeği (Rafflesia arnoldii), yaklaşık 30 türü bulunan, genişliği 1 metreye ve ağırlığı ise 11 kilograma kadar ulaşabilen dünyanın en büyük çiçeklerinden birine sahip olan tropik bitki. Yaprakları, sapı ya da alıştığımız anlamda kökleri olmayan bu bitki aynı zamanda sadece iki hafta yaşayabiliyor. Çiçeğin ceset gibi kokmasının nedeni var, polenlerini taşıyacak olan sinekleri kendisine böyle çekiyor olması.

Çiçekli bitkilerin doğayı "güzelleştirmek" gibi bir amacı yoktur. Bu biz insanların estetik algısıyla ve benmerkezci varoluşumuzla alakalı bir durumdur yalnızca. Görüp beğendiğiniz, eğilip kokladığınız ya da sevgilinize hediye ettiğiniz o çiçekler aslında bitkilerin "cinsel organları"dır(!). Evet, yanlış okumadınız. Bir çiçeğe eğer gerçekten yakından bakarsanız tam ortasında yer alan pistil adı verilen dişi organını ve etrafında polenleri taşıyan stamenleri yani erkek organlarını görürsünüz. Kimi bitkilerin çiçeklerinde her iki cinsiyet organlarına da rastlanabilirken, kimilerinde bu çiçekten çiçeğe farklılık da gösterebilir. Meyve ağaçlarının çoğu hermafrodit bitkiler olarak her iki cinsiyeti de üzerlerinde barındırırlar. Bu arada bugün yaygın olarak tükettiğimiz elma, ayva, armut, erik gibi çift cinsiyetli meyve ağaçlarının tümü aynı aileden yani Gülgillerdendir (Rosaceae).

Dişi ve erkek bireyleri olan bir Hurma (Phoenix dactylifera) fidesi. O kadar kolay çimleniyor ki yetiştirip gözlemlemek isteyenler için oldukça kolay bir bitkidir. Eğer erkek bir hurma bitkiniz varsa ondan meyve almayı beklememenizi hatırlatmak isterim. Sadece dişi hurma ağaçları meyve üretebiliyor.

Diğer yandan bazı bitkiler birey olarak tamamen erkek, ya da tamamen dişi olabilir. Örneğin benim de tohumdan kolaylıkla yetiştirdiğim Hurma (Phoenix dactylifera), palmiyegillerden erkek ya da dişi bireyleri olan bir bitkidir. Bu arada yetiştirdiğim hurmanın bir erkek mi yoksa dişi mi olduğunu bilmiyorum ama tabi ki önemli olan cinsiyeti değil, sağlıklı olması. Bir başka örnek olarak, Kivi (Actinidia deliciosa) de erkeği ve dişisi bulunan, asmayı andıran bir bitkidir. Ve bahçenizde sadece dişi ya da erkek bireyler varsa meyve alamazsınız. Meyse istiyorsanız her iki cinsi de bahçenize misafir etmeniz şart.

Kivi (Actinidia deliciosa), kivigiller (Actinidiaceae) familyasının en tanınmış üyesi olan ve meyve veren bir sarmaşık türü. Kivi, asmayı andıran, kışın neredeyse dairesel şekilli yapraklarını döken, dayanıklı, odunsu, tırmanıcı ve sarılıcı bir bitki. Erkek ve dişi bireyleri bulunduğu üzere meyve alabilmeniz için her iki cinsi de bir arada yetiştirmeniz gerekiyor.

Çiçeğin renkli taç yapraklarına ve kokusuna çekim duyan canlılar (arılar, kelebekler, örümcekler, sinekler, kuşlar, yarasalar, fareler, sincaplar vb.) bu çiçekleri ziyaret ederek polenleri çiçekten çiçeğe ya da bitkiden bitkiye taşırlar. Polenler ise tepecikten içeri girerek, çiçeğin merkezinde yer alan yumurtalığı döller. Bitkinin renkli taç yaprakları zaman içinde dökülür ve ortasında bir meyve ya da sadece tohum kesesi oluşturur. Severek yediğimiz meyveler aynı zamanda bitkilerin neslinin devamını sağlayacak tohumlarını da barındırır. Yani bitkiler bizi beslemek için değil, tohumlarını bizim aracılığımızla doğaya yaymak için meyve verirler.

Fil elması (Dillenia Indica), 15 metreye kadar uzayabilen yuvarlak taç oluşturan bir tropik iklim ağacı. Çapı 120 cm.e erişebiliyor ve alçak dallanma yapıyor. Meyvelerinden yenebiliyor, ayrıca parlatıcı, sabun ve ilaç yapılıyor. Ona fil elması denmesinin nedeni ise doğaya meyvelerini yiyen filler tarafından yayılması.


Sadece bizler değil doğadaki tüm canlılar bu meyveleri yiyebilmenin karşılığında bitkinin tohumlarını bulunduğu yerden uzaklara taşıyacaktır. Ardıç (Juniperus) ağacı tohumlarını, insanlar için zehirli olan meyvelerini yiyen Ardıç kuşu sayesinde doğaya yaymayı başarıyor. Meyveleri yiyen kuşun dışkısındaki tohumlar yeniden toprakla buluştuğunda bir süre sonra orada yeni bir ardıç ağacı filizleniyor. Bir başka örnek olarak verilebilecek Fil elması (Dillenia indica), tohumlarını sadece meyvelerini yiyen filler aracılığıyla dağıtıyor. Yapışkan tohumlu bitkiler ise onların meyve ve tohumlarıyla beslenen veya yakınlarından geçen hayvanların kürklerine ve tüylerine tutunarak yayılabilir. Örneğin Pıtrak (Xanthium strumarium) buna örnek verilebilir. Öte yandan bitki tohumları doğadaki pek çok canlının kış boyunca hayatta kalabilmesini de sağlıyor.

Neredeyse her yerde karşımıza çıkabilecek bir yabani çiçekli bitki olan Karahindiba (Taraxacum officinale) bitkisinin çiçeği ve çiçeklerinin taç yapraklarının dökülmesiyle ortaya çıkan, üfleyip uçurması pek keyifli, beyaz renkli pofuduk tohum küresi.


Fakat her bitkinin de canlı bir tozlaştırıcı ya da taşıyıcıya ihtiyaç duyduğunu söyleyemeyiz. Örneğin, sevilen bir bahçe bitkisi olan Latin çiçeği (Tropaeolum majus), ya da benim bu sıralarda çatlayan tohum keselerinin çıtırtısını sıklıkla işittiğim Yılbaşı minesi ya da Noel yıldızı (Euphorbia milii) veya kırlarda sık sık karşıma çıkan yabani Acı Kavun ya da Eşek hıyarı (Ecballium elaterium) tohumlarını uzağa fırlatabilen bitkilerdir ve tozlaşmak için olmasa da tohumlarını yaymak için canlılara ihtiyaç duymazlar. Tohumları üflediğimizde dağılan beyaz pofuduk bir küreye benzeyen ve aynı zamanda yenebilen Karahindiba (Taraxacum officinale), tohumları siyah renkli bir toz gibi incecik olan Aslanağzı (Antirrhinum) ya da tohumları kanatlara sahip Akçaağaç (Acer) tohumlarını yaymak için rüzgara ihtiyaç duyar. Tropik adaların vazgeçilmez süsü Hindistan cevizi (Cocos nucifera) ise çoğumuzun meyve olarak bildiği dev tohumlarını okyanusun dalgalarını kullanarak çok uzak adalara ulaştırabiliyor. 

Tohumdan üretilmesi çok kolay olan Akşam Sefası (Mirabilis jalapa)nın “bence” minyatür el bombalarını andıran dayanıklı tohumlarını dilerseniz birkaç yıl saklayıp yeniden ekebilirsiniz. Akşamsefalarıyla ilgili ilginç bir bilgi de şu, bu bitkiler toksik ağır metallerle zehirlenmiş olan toprakları iyileştirmek için de kullanılabiliyorlarmış yani toprağı zehirden arındıran bir bitki bu aynı zamanda.

Çok uzaklara gitmeye gerek de yok. Bahçenizde yetişen istilacı yabani otlarını ve ağaçları inceleyerek onların nasıl tohum oluşturduklarını ve yaydıklarını da gözlemleyebilirsiniz. Neredeyse her yerde bitiveren Akşamsefası (Mirabilis jalapa) ya da Şekerciboyası (Phytolacca americana) tohumunun neyi andırdığını bilen var mı? Hatta son zamanlarda “ıspanak zehirlenmeleri” ile gündeme gelen ve sık sık karşımıza çıkan Dulavratotu (Atropa belladonna)’nun meyvelerinin neye benzediğini biliyor musunuz? Bunları öğrenmek gerçekten çok kolay çünkü bitkiler milyonlarca yıldır yeryüzünde bulundukları yerden hiç ayrılmadılar (biz onları söküp kesip yok etmedikçe). Sadece biraz ilgi duymak ve gözlem yapmak yeterli.

Son günlerin en çok konuşulan ve Ispanak'la olan samimiyeti(!) nedeniyle bizi Ispanak'tan da soğutan yabani bitki Dulavrat Otu (Atropa Belladona). Oysa bu zehirli bitkinin tek suçu Ispanağa komşu olması. Doğadaki bu türden benzerliklere çok dikkat etmek gerekiyor. Özellikle bazı zehirli bitkiler ve mantarlar asla hata kabul etmiyorlar.

Şu ana kadar hep tek taraflı olarak bitkilerin meyvelerini ve tohumlarını ne amaçla oluşturduklarını konuştuk. Peki ya biz insanlar onları ne için kullanıyoruz?... Ne için kullanmıyoruz ki? Bu meyve ve tohumlar, insanlar tarafından gıda ve içecek yapımından boya ve ilaç yapımına kadar, hatta müzik enstrümanı ve süs eşyası yapımına dek pek çok konuda kullanılıyor. Umarım bu yazı bitkilere daha farklı bir perspektiften bakmanızı ve onların bu dünyada sadece bize hizmet etmek için var olmadıklarını fark etmenizi sağlamıştır. Onlar da tıpkı bizler gibi sadece hayatta kalmaya ve yeni yaşam alanları bulmaya çalışıyor ve bunun için geliştirdikleri yöntemler gerçekten de çok ilginç... Havalar daha da soğumadan hem güneşten faydalanmak, hem de yeni bitkisel keşifler yapmak üzere keyifli yürüyüşlere çıkmanızı öneririm bitki dostları. Yazın çiçekleriyle göz zevkimizi okşayan bitkiler şimdilerde bunu rengarenk yapraklarıyla yapmaktalar. Bir bakın bakalım etrafınızdaki doğa ve hayvanlar kışa nasıl hazırlanıyor. Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle.