Coco: Hayatın ve Anıların Gücü Üzerine Duygusal Bir Yolculuk
Unutulmamak üzerine sıcacık bir hikâye...
Coco, izlerken hem gözümüze hem kalbimize dokunan o nadir filmlerden biri. Pixar zaten duygulara dokunmayı iyi bilir ama Coco’da bunu bambaşka bir seviyeye taşıyor. Filmin merkezinde Meksika’nın geleneksel “Ölüler Günü” (Día de los Muertos) kutlamaları var. Bu kültürel arka plan öylesine renkli, öylesine özenle işlenmiş ki filmi izlerken bir animasyondan çok, bir halk hikâyesinin içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz.
Hikâyenin baş kahramanı Miguel, müziğe tutkuyla bağlı bir çocuk. Ama ailesi, geçmişte yaşanan bir olay yüzünden müziği tamamen yasaklamış. Miguel bu yasağa rağmen kendi yolunu çizmek istiyor ve bir şekilde kendini Ölüler Diyarı’nda buluyor. İşte ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Film, buradan itibaren sadece Miguel’in değil, izleyenin de iç yolculuğuna dönüşüyor.
Coco’nun en güçlü yönlerinden biri, “hatırlanmak” temasına verdiği anlam. Film bize açık açık diyor ki: Birini gerçekten kaybetmek, onu unutmakla başlıyor. Bu duygu, özellikle filmin sonlarına doğru öyle güçlü bir şekilde yansıyor ki gözleriniz dolmadan izlemek neredeyse imkânsız.
Görsel açıdan film tam bir şölen. Ölüler Diyarı’nın tasarımı, renkleri, detayları inanılmaz güzel ve iyi düşünülmüş. Her sahneye bakarken “dur, bunu biraz daha inceleyeyim” demek istiyorsunuz. Müzikler de bir o kadar etkileyici. “Remember Me” şarkısı, hikâyenin duygusal merkezinde yer alıyor ve öyle güzel bir şekilde bağlanıyor ki, film bittiğinde bir süre o melodiden kurtulamıyorsunuz.
Kısacası Coco, aileyi, geçmişi, hafızayı ve tutkuyu anlatan çok samimi bir film. Hem eğlenceli hem de dokunaklı; bir yandan güldürürken, bir yandan insanın boğazını düğümlüyor. Farklı yaş gruplarına farklı şekillerde hitap eden, yıllar geçse de anlamını yitirmeyecek türden bir yapım. İzlemediyseniz mutlaka şans verin; izlediyseniz bile belki bir daha izleyin — çünkü bazı hikâyeler, tekrar tekrar anlatılmayı hak eder.