DİDEM MADAK

Gülüşüyle çiçekler açtıran kadın, Didem Madak...

8 Nisan 1970 tarihinde İzmir’de doğan Didem Madak, çocukluğunun büyük bir kısmını Burdur’da geçirmiştir. 1976’da kardeşi Işıl dünyaya gelmiştir.

‘’Işıl’a....

Yine gittin o karanlık odaya

Karanlık uykularına.

Sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin

Bir bakardım eğilmiş su içiyor

Gamzelerinden kuşlar.’’

 12 Eylül olaylarının olduğu sıralar babası Uşak’a sürülünce Madak annesi ve kardeşiyle Burdur’da kalıp sıkıntılı zamanlar geçirmiştir. 1983 yılında annesini kaybetmiş, bunu da şiirlerine çokça yansıtmıştır.

‘’Hatırlar mısın?

Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü

O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü.

Vişne bahçeleriyle dolu,

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.

Bazen ölmek istiyorum

Beni yeniden doğurman için

İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.’’

Bu kaybın ardından babasının tekrar evlenmesi ile onunla bağlarının çoğunu koparmıştır.

İlk olarak Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazandıysa da maddi sıkıntılar sebebiyle çalışmaya başlayıp okulu bırakmıştır. Eğitim almayı ilke edinen Madak bir kez daha sınava hazırlanmış, bu sefer de Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne girmeyi başarmıştır. 1.sınıfa başlamış olmasına rağmen babasıyla olan ilişkilerinin bozulması sebebiyle kaydını dondurmuştur.

19’unda ilk evliliğini yapmış dört yıl sürdürdükten sonra boşanarak yarım bıraktığı Hukuk Fakültesi’ni 2000 yılında tamamlamıştır. Stajyer avukatlığa atılan Didem Madak bu dönemde tasavvufa yönelmiş şiirle de bağını koparmamıştır. 2002 yılında İstanbul’a taşınmış İstanbul Eczacılar Odasının avukatlığını yapmaya başlamıştır. 2006 yılında Timur Çelik ile evlenen Madak bu evlilikten doğan çocuğuna annesinin adını vermiştir. Anne olduktan sonra şiir yazmaya ara veren şair 2010 yılında ise kolon kanserine yakalanmıştır. 1 yıl mücadele ettiği bu hastalıktan kurtulamayan Madak 23 Temmuz 2011’de aramızdan ayrılmıştır. Ondan geriye sevenleri ve yazdığı o muazzam mısralar kalmıştır.

‘’Büyük gemiler de yok artık bayım

Büyük yelkenler de

Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.

İşte az önce bir karabatak daldı suya

Bir süredir de kayıp

Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya

Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.

Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.

Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen

Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?

Bir gül, bir güle derdi ki görse

Yalan söylüyorum

Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.’’