Duvar Kemirmek


“Sen hiç duvar kemirdin mi?” İşte bu soru yeniydi. Arkasında bir hikaye olmalıydı. Şu ana kadar kim bilir kaç ilk buluşmaya gitmiştim ama kimse bana böyle bir soru soracak kadar samimi değildi. İşte bu noktada karşımdaki adama tekrar bakmam gerekti. Etraftaki gürültü bir anlığına yok oldu. Kafedekilerin sadece ağzı oynuyordu. Köşede yaşlı bir kadın, eşi olduğunu sandığım adama kibarca gülümsüyordu. Yanımdan geçen garsonun taşıdığı tepsiden mis gibi kahve kokuları yükseliyordu. Dumanı tüten kahveler ağzımı sulandırdı. Önümdeki çaya baktım. Neden kahve istememiştim ki?

Sonra tekrar karşımdaki adama baktım. Saçlarını büyük bir özenle taramış diyemezdim ama saçlarına özendiği belliydi. Kıvırcık kısa saçları kafasından fışkırıyor gibiydi. Gözleri parıl parıl bakıyordu. Ağzında küçük bir gülümseme vardı. Onun duvar kemirdiğinden emin olduğum bir gülümsemeydi. Bir hikayesi vardı ve bunu anlatmaya can atıyordu.

"Küçükken kemirmişimdir ama aklıma gelen bir hikaye yok," dedim. Bilerek bir süre nasıl tepki vereceğini izlemek için onun kemirip kemirmediğini sormadım. Çayımdan bir yudum aldım ve neden kahve istemediğimi hatırladım. Bergamot tadı boğazımdan süzülürken adamı izlemeye devam ettim. Ayaklarını sallayarak oturuyordu. Önündeki karton bardağı parçalamasına ramak kalmıştı. Her hücresi hikaye anlatmaya hazır gibi titriyordu. Gülümsedim.

"Sen?"

Gülümsemesi daha da büyüdü. Dişleri bembeyaz değildi ama gülümsemesi içimi ısıttı. Belki de çaydan bile çok.

"Evet," dedi. Sözüne devam edip etmeyeceğinden emin değildim, o yüzden sorma gereği duydum.

"Kaç yaşındaydın?"

Sanki daha önce kimse bunu ona sormamış gibiydi. Göz bebekleri büyüdü. Gülümsemesi artık ağzına sığmıyordu. Etraftaki sesler geri gelmeye başlamıştı. Bir bebek güldü. Bebeğin gülüşü karşımda oturan adamın gülümsemesine cuk diye oturdu.

"On beş," dedi biraz utanarak. Yanakları kızarmıştı.

"Hikayeyi anlatacak mısın?" diye sordum.

"Aslında daha önce kimse bu soruyu sorduğumda hikayesini merak etmemişti. Yüzüme bakıp konu değiştirdiler," dedi. Adama biraz üzüldüm.

"Ben senin bildiğin erkeklere benzemem," dedim saçımı arkaya atıyormuş gibi yaparak.

Güldü. Elleri bana doğru uzandı ama geri çekti. Elimi mi tutmak istemişti?

"Keçiler," dedi.

Kafam karıştı. Bu sefer konuyu o mu değiştiriyordu?

"Keçileri çok severim," dedim.

"O zaman bazılarının neredeyse doksan derecelik açıdaki dağlara tırmanma sebeplerini biliyorsundur?"

Kafamı hayır anlamında salladım. Önündeki bardağa baktı.

"Mineral istiyorlar."

"Tamam, bunun seninle ne alakası var?"

"Nasıl bir his olduğunu merak etmiştim sadece."