En İyi Arkadaş İhtiyacı

“En iyi arkadaş” kavramı çoğumuz için çok önemli. Bu görevi birilerine vermek uğruna çeşitli serüvenlere girmek bir ihtiyaç mı peki?

“En iyi arkadaş” kavramı hepimizin hassas noktası gibi duruyor. Birinin en iyi arkadaşı değilsek üzülüyoruz, bizim yerimize olan kişiyi kıskanıyoruz, mutlaka birinin en iyi arkadaşı olmak istiyoruz. Sadece tek taraflı işlemiyor tabii ki de bu süreç. Bizim içimizde de bu unvanı birine vermek için bastırılamayan bir istek var sanki. Eğer şanslıysak erken yıllarda buluyoruz bu arkadaşı, genelde okuldan ya da mahalleden, nereye ulaşabilirsek küçük yaşlarda. Biraz daha sonraya kalırsa, mesela lise yıllarına diyelim, başkalarına bakıp bir şeyler kaçırdığımızı düşünüyoruz ve denize düşen yılana sarılır diyerek biz de tutup çekiyoruz kendimize ilk bulduğumuzu. 

Eğer kafa dengi çıkarsa, yine kurtarıyoruz ve bundan sonra tanıştığımız herkese “bu da işte benim en yakın arkadaşım bakın” diye tanıtmaya başlıyoruz birbirimizi. Peki ya yine şansımız yaver gitmediyse? İşte o zaman üniversite ya da iş yeri yıllarına kalıyor ve belki de lise yıllarındaki gibi fakat bu sefer daha zorlu bir sürece giriyoruz. Seçenekler iyice azalmış, iyiler çoktan kapılmış hissiyle kendimizle kavga ediyoruz. Ee peki biz iyi değil miydik de kapılmadık? Belki de iletişim şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor ya da biz en iyi arkadaş materyali değiliz. Var mı ki böyle bir şey, nedir en iyi arkadaşları en iyi arkadaş yapan? Bu sorulara oturduğumuz yerden cevap vermek imkansız. Ancak bir türlü de o en yakınında sana özel insanı hissetmek isteğinden de kurtulamıyoruz ve bulana kadar aramaya, denemeye devam ediyoruz. İnsanın iletişim kurma arzusu hiç azalmıyor sanki.

Bu yolda ilerlerken bazı talihsiz serüvenler de yaşıyor olabiliriz tabi. Gereksiz güvenle anlatılan fazla detaylı hikayeler, sonradan hatırlanıp yüz buruşturulucak birlikte harcanan vakitler bize bir kayıp gibi geliyor olabilir. Fakat onları da deneyim olarak dolduruyoruz çantamıza. Bir sonrakilerde referans alırız diyoruz. Sonrası bir döngü halini alıyor sanırım, bulduğuna karar verdiğin an sıkı tutunup bırakmıyorsun, bulamadığını anladığın an ise olabildiğince az zararla bırakmaya çalışıyorsun.

Bu makam için hedef kitlemizi sadece “arkadaş” sıfatıyla kısıtlamıyoruz da aslında, eğer bu adaylar arasından yeterince hoşumuza giden olmazsa hiç yukarıda bahsettiğim uzun süreçlere girmeden zaten yakınımızda olan birini de seçebiliyoruz. Hazır çok iyi anlaşabiliyorken sen sadece benim kuzenim/annem olma, aynı zamanda en yakın arkadaşım da ol diyebiliyoruz. Ya da partnerimiz bize zaten yakınken bir taşla iki kuş vurmak pratik geliyor. 

Gidiş yolumuz ne olursa olsun, tek bir amaçla hareket ettiğimizi düşünüyorum. Sonunda kendimize uygun olan kişiliği bulup “İşte bu benim, artık başkasının en yakın arkadaşı olma ihtimali yok” diyebilme amacıyla. Bazılarımız bir partner aramaz, bazılarımız ailesiyle mesafeli olmayı seçer, kurmak istediğimiz ilişkiler değişebilir. Fakat benim gördüğüm kadarıyla herkeste olan bir şey var ki o da hayatımızda bize en yakın gördüğümüz ruhu alıp en yakın arkadaşımız yapma isteğimiz. Böyle olmasının sebebini ise herkes sadece kendine özel nedenleriyle anlayabilir gibi geliyor bana. 


Görsel Kaynakları:
1 / 2 / 3