Fight The Loneliness Together with Cats and Cigarettes
"Erkeklerin bizi seçmesi için yaratıldığımız bir savaşta değiliz."
Modern dünyanın, geleneksel patriyarkal düzenden uzaklaşmanın kadınları yalnızlaştırdığı savını çok kez duymuşsunuzdur. Tabii bu yalnızlık etrafında ailenin ya da dostlarının olmaması değil, bir erkeğin olmamasıyla ölçülüyor. Kısaca hayatında bir erkek olmayan kadın "tercih edilmemiş, yalnız, zavallı" oluyor. Peki bizim bütün yaşam amacımız bir erkek tarafından tercih edilmek mi? Bizi koparmaları için dünyaya koyulan meyveler miyiz?
Yeni yeni felsefeyle ve feminizmle ilgilenmeye başladığım dönemde Soren Kierkegaard'ın şu sorusu beni çok etkilerdi: "Tanrı benimle neyi kastetmiş olabilir?" Bu soruyu günlerce, gecelerce düşünür dururdum. Tanrı'nın benimle kastettiği şey, bana tayin ettiği görev bir erkek tarafından beğenilir olmaktan ibaret olamazdı. Peki neden çocukluğumuzdan beri hayatımız ancak bir erkeğin hayatına dahil olursak anlam kazanacakmış gibi davranılıyor?
Sadece ülkemizde değil dünyada da çok yaygın olan "delirmiş, kedileriyle yaşayan yapayalnız kadın" söyleminin altında ne var? Tarihte de rastladığımız bu söylemin şu an özellikle sosyal medyada yeniden gündem olması ve sık sık dile getirilmeye başlamasının sebebi nedir?
Bunun üzerine çok düşünmeye gerek yok. Patriyarkal düzene alışmış insanların kadınların erkekler tarafından seçilmek için var olmadığını, evlenmek ve çocuk sahibi olmak nasıl normal bir şeyse bunu tercih etmemenin de normal olduğunu, kadınların kendilerine ait bir yaşamı olabileceğini kabullenmek istemiyor. Peki istatistiklere göre kadınların artık evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya daha mesafeli yaklaşmasının sebebi kadınların "aklını çelen" feminizm mi, yoksa evlilik kurumunun geldiği son durum mu?
Günümüzde kadın çalışsa da çalışmasa da ev içi emeğin yükü tamamen kadının sırtına yükleniyor. Erkekler ise yetişkin olana kadar anneleri tarafından karşılanan temel ihtiyaçlarını başka bir kadına devredememekten korktukları için evlenmeyi tercih etmeyen kadınlar onlar için bir tehdit oluşturuyor. Bu şartlar ister istemez kadınları evlilik düşüncesinden uzaklaştırıyor. Arka planda kadınlar artık bu şartları kabul etmez de evlilik kurumu eşit emek üzerine kurulu olur endişesiyle, kısacası bu çark bu şekilde dönmeye devam etsin diye bu bayatlamış klişe söylemlerden vazgeçmiyorlar.
Burada asla evlenmeyi ya da çocuk sahibi olmayı seçen kadınların seçimlerini sorgulamıyorum, sadece kadınlar her neyi seçerse seçsin buna saygı duyulması gerektiğinin altını çiziyorum. Tarihte delilik kavramı bile kadınlıkla ilişkilendirilip makul bulunmayan kadınlar deli diye yaftalanırken bu çağda da makul bulmadıkları kadınlara deli demeleri şaşırtıcı değil.
Ama artık tüm çabaları boşuna çünkü kadınları cadı diye yakamadıkları, engizisyona gönderemedikleri bir çağdayız. Yapabilecekleri tek şey bizi bu söylemlerle aşağılayarak yönlendirmeye, eski çürümüş düzeni sürdürmeye çalışmak ama bunda da başarılı olamayacaklar artık. Feminizm dünyanın her yerine yayılıyor ve artık küçük kız çocuklarını yaşamlarını nasıl sürdürmek istediklerine kendilerinin karar vereceği bir düzlemde yetiştirip döngüyü kıracağız.
Bu bayat cümleler de eminim ki ciddiye alınmadıkça zamanla azalıp toz olacak, o zamana kadar kedilerimizle deliliğimizi, yalnızlığımızı kucaklamaya devam edeceğiz. Yakamadığınız cadıların torunları olarak nezdinizde deli yaftasına maruz kalmak kovanınıza çomak soktuğumuzu gösterir, bu da ancak bizi onurlandırır. Bana kalırsa nesiller sonra bize teşekkür edecek kız çocukları için yapabileceğimiz en değerli şey özgürce istediğimiz gibi yaşamak.