Geçmişin Yankısı mı, Beynin Oyunu mu? Déjà Vu ve Tanıdıklık Hissi
İnsan olmak, sürekli geçmişin, şimdinin ve hayalin birbirine dokunduğu ince bir çizgide yürümektir.
İnsan bazen hiç gitmediği bir sokağın köşesinde kendinden bir şeye rastlar. Hayat öyle değil midir zaten? Hiç bilmediğin bir koku tanıdık gelir. Belki de ilk defa gördüğün yer sana aşırı yakın gelir. İlk defa konuştuğun insanlar sanki daha önce tanıyormuşsun hissi verir.
İnsan hafızası çok tuhaftır. Zaman zaman küçük hafıza yanılsamaları yaşarız. Bir şeylerin tanıdık gelmesi, bizi geçmişe götürür gibi olması veyahut da yaşamışız gibi hissetmemiz aslında beynimizin bize nörolojik bir oyunudur. Yolda yürürken yanımızdan geçen birinin parfüm kokusu alır götürür bizi. Tanıdık bir koku deriz. Sorgularız, düşünürüz. Bu kokuyu daha önce nereden rastladık diye. Kimi zaman bilemeyiz nereden tanıdık geldiğini.
Kokuların özel bir gücü vardır. Sinirleri doğrudan tetikler ve beyindeki limbik sistem ile bağlantılıdır. Limbik sistem dediğimiz şey beynin duygu ve hafıza merkezidir. Limbik sistem anıları kaydedip hatırlamamızı sağlar. Aynı zamanda korku, mutluluk gibi temel duygularda yine limbik sistemle bağlantılıdır.
Bir de limbik sisteminin göz bebeği parçası amigdala vardır. Amigdalanın görevi duyguları ve korku, tehdit gibi algıları beyinde işlemektir. Örneğin, ani bir ses duyduğumuzda ya da karanlıkta bir gölge gördüğümüzde kalbimizin hızlanması, nefes alışverişlerimizin sıklaşması amigdala sayesinde olur.
Yani kısacası limbik sistemi evin odaları gibi düşünebiliriz. Her odada farklı duygular ve hatıralar var. Amigdala da evin ışık düğmesi diyebiliriz. Odadaki duygular ortaya çıkınca amigdala lambayı yakar. İşte bunun sonucunda sokakta burnumuza gelen parfüm kokusu sonucunda lambalar hızlıca yanıyor. Bazı odalardaki anılar ışıldıyor. Belki de en çok burnumuz bizi geçmişe götürür.
Arkadaş ortamında otururken, gülüşmeler, sohbet, devam ederken birden deriz ki ''Aa ben bu anı yaşadım." Peki gerçekten yaşadık mı?' Psikolojide buna dejavu deniyor. Dejavu sadece bir zihin oyunu değil. Bazen geçmişin gölgesini bugüne düşürür. His gerçektir ama kaynağı bilinmez.
Peki nedir bu dejavu? İrdelenecek olursak şöyle açıklayabiliriz. Beynin yaşanan olayı daha önce yaşamışız gibi algılayıp, ilk kez yaşanmasına rağmen bilinç bunu yanlışlıkla yaşadı gibi kodlar. Bunun sonucunda da tanıdık geliyor bu ama nereden hissi ortaya çıkar. İşte bu da beynin hızlı tanıma sinyali ve yavaş hatırlama sinyalinin uyumsuzluğu sonucunda olur. O an bir illüzyondur ama his gerçek gibidir.
Peki ya hayatımıza yeni giren insanları sanki senelerdir bizleymiş gibi hissetmemizde bir illüzyon muydu?
Yeni birileri ile sosyalleşip kaynaştığımızda muhabbetin akıcılığının da etkisiyle ya da yolda gördüğümüz bir yüz, bazen iç sesimiz der ki bu kişiyi sanki senelerdir tanıyorum. Beyin bunu yapıyor sebebi ise yüzler, sesler, beden, dili gibi ipuçlarını daha önce gördüğü ve benzerini hatırladığı bir tabiri caizse şablonla eşleştirir.
Bu da bilinçli hafızamızda bir karşılığı olmasa da beynin benzerlik kurma mekanizmasının sonucunda olur. Bazen yabancı bir yüzün tanıdık gelmesi beynin bir oyunu olabilir ama ruhun bunu kendi masalına göre işler.
Aslında mesele yalnızca tanıdık bir yüzle karşılaşmak değildir. Bazen bir koku, yıllar öncesinden bir sahneyi canlandırır; bazen bir ses, çocukluğun kapısını aralar. Bazen de beynimizin oyunuyla yaşanmamış bir an, daha önce yaşanmış gibi içimize düşer. Kimi zaman ise hiç tanımadığımız biri, bize yıllardır aradığımız sıcaklığı hatırlatır. İşte bütün bu anlar, beynin hafıza ile duyguları harmanladığı küçük yanılsamalardır. O yüzden tanıdıklık hissi yalnızca bir yabancıya değil, bir kokuya, bir sese, bir anıya da siner. Bu da bize şunu gösterir: İnsan olmak, sürekli geçmişin, şimdinin ve hayalin birbirine dokunduğu ince bir çizgide yürümektir.