Gerilimi Derinden Hissedeceğiniz ve İçinde Kaybolacağınız 2 Kitap Önerisi!

Elinizden düşüremeyeceğiniz işte o 2 kitap! Gerilim sevenler, ne istediğinizi biliyorum...

Daha önce hiç mutlu sonlu bir cinayet hikayesi okudunuz mu?

Bazen bazı şeyler -kötü şekilde olsa da- güzel sonuçlar için yapılır ve de başarılı olur. "Ne Yaptığını Biliyorum" hem iliklerinize kadar gerilimi hissettiriyor hem de size okurken görmeyi arzu ettiğiniz o mutlu sonu yaşatıyor.

Blackdown kasabası kimsenin geri dönmek istemeyeceği anıları barındıran, içinde yaşayanları bataklık misali daha da dibine çeken karanlık bir kasabadır. Aynı zamanda küçüktür de… herkes, herkesi bilir. Arkadaşlıklar da böyle bir kasabada çoğu zaman mutlulukla anılmak istenmez.

   İşte hazırsanız bu kasabanın 5 kızının kan donduran hikayesi ile karşı karşıyasınız! 

Kim doğru kim yanlış,bunların bir önemi yok! Her zaman başka bir tercih yapma hakkınız vardır. 

Yanlışı seçmek onların suçu.



Hikaye, başlangıcında asla tahmin edemeyeceğiniz iki farklı açıdan ele alınıyor. Jack Harper -hikayemizdeki dedektif- bir gün karşılaştığı Blackdown'un ormanlık alanında yaşanan bir cinayet vakası ile, ilginç bir şekilde ardı arkası kesilmeyen cinayetler ağına düşüyor. Çünkü katil oyuncağıyla oynayan bir çocuk gibi onunla da oyun oynamaya başlıyor. Bir diğer taraf ise BBC'de çocukluk hayaline kavuşmuş,ana haber spikerliği yapan Anna Andrews, tüm kariyeri bir anda yıkılarak çok başarılı bir şekilde yaptığı muhabirlik görevine geri döner. Tam o sırada karşısına çıkan bu vaka tam da onun arayacağı tarzda onu ekrana geri döndürecektir. Bu sebeple yıllar önce ardına bile bakmadan kaçtığı bu lanetli kasabaya Anna, haber yapmak amacıyla döner.

Fakat onu o hikayeye bağlayan şey nedir?

İşte bu noktada daha fazla bilgi sahibi olmak için hep bir sonraki sayfayı çevirmeniz gerekiyor.

Başta okurken yazarın bu gizem yaratma dilini çok acemice bulduğumu itiraf etmeliyim. Çünkü hep aynı tarzda ve basit bir temel ile bunu yapmaya çalışıyordu. Nitekim olaylar kızışmaya başladıkça yazarın edebi diline olan ilgim daha da arttı. Hatta kitabın ortasında daha kendimce olayı çözmüştüm ama hikayeyi bir türlü okumayı bırakamadım. Çünkü aklımı karıştıran şeyler vardı. Zaten sonuca ulaşınca beklediğimin çok çok uzağında bir sonuçla karşılaştım. Aslında bu da yazara daha çok ilgi duymamı sağlayan bir başka yön oldu.

Kitabın arkasını okuduğunuzda -biliyorsunuz ki arka kapak potansiyel okurun ilgisin çekmek için kitap hakkında yazılan bir ön bilgilendirmedir- sizi okumaya çeken şey ile sonuca ulaştığınızda sahip olduğunuz şey aynı değil.

En azından bana göre!

Fakat bu daha güzel bir hikaye ile karşılaşmadığınız anlamına gelmesin,tam tersi parçalanan bir hayatın tekrar -toplanabildiği kadar- toplandığını göreceksiniz.


Bitirmeden bazı altını çizdiğim cümleleri buraya da sizler için iliştirmek istedim:

“Yakın gelecekte insanların on beş dakikalık üne değil on beş dakikalık mahremiyete özlem duyacaklarını düşünüyorum.”

  

  “ Hayat bazen yalnızca durmayı bilirsek inebileceğimiz bir hamster tekerleğine benziyor.”

Ve bir diğer paylaşmak istediğim kitap ise;

“SESSİZ HASTA”

Çocukken oynadığımız tıp oyununu hatırlar mısınız?

Hani 1,2,3 TIP! 

Derdik ve biri pes edip konuşana kadar konuşmamak için dayanmanız gerekirdi. Tabi eğer oyunu kazanmak istiyorsanız.

Peki hiç 7 yıl boyunca konuşmayan biri ile karşılaşsanız ne yapardınız? 

Çünkü bu oyunun eğlencesi fazlasıyla kaçmışa benziyor.



Alicia Berenson, çok yetenekli bir ressamdır. Geçmişi her hikayede olduğu gibi biraz tozlu olsa da başa çıkılamayacak bir şey yoktur ona göre. 

Bir de onu -bazen kendinden bile- çok seven fotoğrafçı bir kocası vardır.

Uzaktan bakınca mükemmel bir çift; ailesinin göz bebeği eşine sadık bir adam, başarılı ama bazen ruhani yönü dengesizleşebilen yaralı bir kadın ve onun yaralarını saran mükemmel bir adam yani sizin anlayacağınız her şeyin yolunda olduğuna emin olabileceğiniz bir aile tablosu.

Fakat, hiçbir hikayede "mükemmel" biri/bir şey yoktur.
Sadece iyi saklı tutulmuş sırlar vardır.

Ne oldu da Alicia, bu hale geldi?

İşte kitabın derinliklerinde bize, bu sorunun cevabını bulurken psikiyatrist Theo, eşlik edecek.

İşi, buradan bakılınca çok zor görünse de Alicia’nın kanı nedense ona fazla kaynamış gibi görünüyor.

Tam olarak da bu hikayenin odak noktası burada başlıyor. 

Onları birbirine bağlayan şey ne?

Tedavi sürecinde yılmadan yeni yollar arayan ve onunla iletişim kurmak için çabalayan Theo, acaba onu gerçekten konuşturmayı başarırsa duymak istediği şeyleri duyacak mı?

Hiçbir hikayede kimse masum değildir.
Bu kitap bana bunu bir kez daha hatırlattı.

Daha fazla detaya inersem sanki her şeyi bir anda anlatacakmışım gibi hissediyorum…

Bu iki kitap hakkında genel bir yorum yapacak olursam; öncelikle iki kitabın yazarıyla da ilk defa tanışma fırsatı yakaladım. Bu eserleriyle tanıştığım için çok mutlu olmakla birlikte aynı zamanda yaratmış oldukları bu hikayeleri çok da sevdim ve diğer eserlerini incelemeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Kitaplar aynı konu başlığında yazılmış olsalar da içerik bakımından aslında birbirlerinden çok farklılar. Tabi ki benzer unsurlar da var, mesela iki kitabın sonunda da sonuç karşısında şok olacağınız gerçeği gibi…

Bu sebeple iki kitabı da kesinlikle öneriyorum.

Listelere eklensin✔️

Ama bana derseniz ki illa bir favorin vardır, o nedir?

Kitapları okurkenki hislerimi karşılaştırınca nedense ilk aklıma "Sessiz Hasta" geldi. Kitabın yarattığı psikolojik gerilim havasını okurken çok sevdiğimi hatırlıyorum. O yüzden şeffaf olmalıyım ve kararımı değiştirmeden onu favorim sayabilirim. Ama kesinlikle diğerinde de büyük bir şokla yarısından itibaren kitaba sarılacağınıza emin olabilirsiniz. Yabancı eserler sanıyorum ki çoğunlukla hep böyle oluyor. Sizi ilk kurguya hazırlamaya çalışıyor ve o esnada baygınlık geçirecek gibi hissedebiliyorsunuz ama dayanıp devam ederseniz sizi çok etkileyen bir kitapla da karşılaşabilme ihtimaliniz olabilir.
Keyifle yapacağınız bol okumalarınız olsun diyorum ve,

Sağlıkla,mutlulukla kalın...

İyi okumalar.