Hayat Ne Zaman Bu Kadar Zahmetli Oldu?

Her şeyin sürekli uçurumdan aşağı gitmesi.

Tam olarak ne zamandı acaba, hayatın yaşanması çok zor bir hâle gelmesi. Âdeta yaşamak, hayatta kalmak için çok fazla çırpınmak, didinmek ve umursamazlıktan bir zırh giymek gerekti. Tüm bunlar tam olarak ne zaman başladı?

Her şey tam olarak ne zaman kötüye gitmeye başladı? Sanırım benim için 2019’dan sonrası felakete dönüşmeye başladı. 2020’deki salgın, 2021’deki online eğitim, 2023’te olan deprem hayatımın temellerini, karakterimin temelleriyle fazlasıyla sarstı. Depremden sonra uzun bir süre uzaklaştığım şehrin kalıntıları arasında gezerken içimde bir şeyleri umursayan tarafımı tamamen kaybettiğimi ve her şeyin yerini saf öfkenin aldığını fark ettim.

Depremden sonra değişen insanlar da tamamen kaosun içine sürüklenmişti, herkes hâlâ korku ve nefretle yarım yamalak hayatlar yaşamaya çalışıyordu. Ama neden bu öfkeyi kusmamız gereken kişiye değil de birbirimize kusuyoruz hâlâ anlayabilmiş değilim. Belki ekonomiden belki umutsuzluktan, özellikle şehrin böyle bir viraneye dönmesini görmekten, herkes travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor gibi. Ama ben de çok öfkeliyim, kimsenin umursamamasından, sanki olanlar bizim suçumuz gibi bazılarının üstüme üstüme gelmesinden bıktım. Sebepsiz düşmanlıklardan, saygısızlıklardan bıktım. Yardım etmeye, konuşmaya, anlaşmaya çalıştıkça terslenmekten bıktım. Ben de zor zamanlar geçiriyorum çünkü, hem de çok uzun zamandır.

Büyüdükçe her şey daha iyi olacak sanırdım ama büyüdüğümde çok fazla stresle baş etmem gerekti. İnsanlarla baş etmek zorunda kalmak en zoruydu. Bu şehirden uzun süre fazlasıyla uzaklaşmışken tekrar bu şehirde olmak en zoruydu. Asla ait hissedemediğim bu şehirde depremi ikinci defa yaşamak, bu büyük çaplı yıkıma şahit olmak beni tümüyle parçaladı. İş bulma stresi, kendime gelmeye çalışmak, hâlâ umut aramak hem de diğer insanlar sırtını dönmüşken beni hâlâ zorluyor.

Stresten kaynaklı geçmeyen bir öksürüğüm var. Kızgınlığımın da dışavurumu sanki. Kapatmaya, örtmeye, devam etmeye çalışıyorum ama beceremiyorum. Depresyonun beni derin kuyusuna sürüklemesinden çok korkuyorum. Dışarı çıkmak istiyorum ama enkazları görmek her seferinde beni sarsıyor. Enkaz görmek istemiyorum, hâlâ depremden konuşmak istemiyorum, deprem olmamış gibi de davranmak istemiyorum. Çabalamak istemiyorum. Her şeyi bırakmak istiyorum. Beni tutan o incecik ipleri de kesmek ve serbest kalmak istiyorum. Bu şehirden gitmek istiyorum.

Artık enkazları görmeye, burada kaç kişi öldü acaba diye düşünmeye, elimden bir şey gelmemesine dayanamıyorum. Gitmekten de korkuyorum ama, ailem hâlâ buradayken onlara yine bir şey olursa elimden gelen hiçbir şey olmayacak. Deprem anını her gece düşünmek en kötüsü. Ailemle artık her gece tek tek vedalaşarak uyumak, sabaha çıkıp çıkamayacağımızı bilememek, en ufak yerin sallanmasında öleceğimizi düşünmek, insanların kabalığı, gidecek yerimin olmaması, burada sıkışıp kalmış olmak. Başımıza bir şey gelirse kimsenin yardım edemeyeceğini bilmek, etmek isterler mi ki diye düşünmek. Tüm bunlardan kurtulmanın bir yolu var mı? Hayat gerçekten yoluna girer mi? Girmesinin bir yolu var mı? Daha ne kadar bu şekilde yaşamaya çalışacağım?


Kaynakça

Resim: Edward Hopper, Automat, 1927