Hiçbir Şey Yapmamak da Bir Tercihtir

Durmak, tembellik değil; yeniden başlamak için alan açmaktır.

İnsan hep bedenen mi yorulur? Zihinsel yorgunluk da yok mudur? Sürekli üretmek zorunda mıyız gerçekten? Birkaç saat, bir gün, birkaç hafta ya da birkaç ay… Üretmeye ara vermek bu kadar korkutucu olmamalı. Ne kadar istekli olsak da durmamız gereken zamanlar var. Ve o durma anlarını iyi ayarlamak gerekiyor. Çünkü bazen nefes almak için durmak şart.

Hiçbir şey yapmamak da bir tercihtir. Ama burada önemli bir ayrım var: Yapmamak değil sadece, bazen yapamamak da var. Bu bir tembellik değil; bu, yorgunluktur. Bazı sabahlar yataktan kalkamazsın, yemek yemek bile zor gelir. Kimseyle konuşmak istemezsin, içinden gelmez. Ve evet, bu da insanca bir durumdur. Yapamamak bir suç değildir.

Bazı sabahlar gözlerini açarsın ve hiçbir şey yapmak istemezsin. Çünkü tembel değil ama yorgunsundur. Omuzlarında görünmez bir yükle uyanırsın. Sanki sen bir şey yapmazsan dünya dönmeyecek gibi hissedersin. Çünkü zihnin durmamaya o kadar alışmıştır ki durduğunda kendini eksik hissedersin. Oysa sürekli meşgul olamayız. Hayat bir koşuysa, durup etrafa bakmak da bu yolculuğun hakkıdır.

Toplumun bize öğrettiği en güçlü ezberlerden biri şu: Üretmek iyidir, durmak tembelliktir. Peki gerçekten öyle mi? Tembel miyiz, yoksa sadece yorgun mu?

Uzun zamandır içimde yankılanan bir soru var: Yorulduğumda neden kendimi suçlu hissediyorum? “Yeterince çaba göstermiyor muyum?” diye kendime sorduğum oluyor. Oysa sürekli bir şeylerle meşgulüz. Planlar, beklentiler, ertelenmiş görevler, sosyal hayat… Bitmeyen bir koşturmacanın içindeyiz. Hep bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Ve günün sonunda ne oluyor? Bitap düşen omuzlar, susmayan bir zihin…

İstersen 10 saat uyu, istersen 4. Eğer zihninin içinde “yapmalısın” cümleleri yankılanıyorsa, o yorgunluk geçmez. Dinlenme gerçekleşmez. Yapamaz hale gelirsin ve hemen etiket yapıştırılır: Tembel.

Oysa bazen hiçbir şey yapmamak da kendine vereceğin en büyük hediyedir. O boşlukta zihnin susar, kalbin konuşmaya başlar. İçindeki o sesi duyarsın. Tıpkı çok çalışan bir cihazı dinlendirmek gibi… Bizim de sistemimiz bazen reset ister. Ve bu bir ihtiyaçtır. Durmak bir eksiklik değil, bir ihtiyaçtır. Yorulmak bir zayıflık değil, insanca bir haldir. Kendine şu mesajı vermektir: "Olduğun hâlinle iyisin."

Her şeyi bir anda bırakamayız, doğru. Ama mühim olan küçük başlangıçlardır. Sabah uyanır uyanmaz telefona bakmamak mesela… Camı açıp nefes almak, sessizliğe kulak vermek… Gün boyu bir şey yapamamak kayıp değildir. Sosyal medya çöplüğünden bir gün uzak kalsak ne kaybederiz ki? Telefonu bırakıp sadece tavanı izlemek değil de, gözlerini kapatıp odanın sesini dinlemek… Belki duvarların bile sana söyleyeceği şeyler vardır.

Plansızca dışarı çıkmak bazen anksiyeteyi bile susturur. Sanki onu evde bırakıp çıkmışsın gibi… Ve zamanla öğrenirsin: Kendine kızmadan durabilmeyi, beklemeyi ve yeniden başlamayı.

Belki de en büyük cesaret, hiçbir şey yapmadan günü tamamlamaktır. Durmak bazen durmak değil, yön değiştirmektir. Yetişememek, kaybolmak değil; kendi ritmini bulmaktır.

Böyle zamanlarda kendine şunu hatırlat:

“Koşmadığım saatlerde, üretmediğim günlerde de değerliyim ve varım. Her gün her şeyi yapamasam da, içten içe ilerliyorum sessizce.”

Sen en son ne zaman hiçbir şey yapmadın? En son ne zaman sadece kendinle kaldın?

Belki bu yazıyı okurken bile bir şeyleri bırakmışsındır. Devam et. Çünkü hiçbir şey yapmamak da bir tercihtir. Ve bazen en doğru olan odur.