Hızlı Moda ve Zenginlik İlüzyonu

Moda endüstrisi orta sınıfa kendini zengin hissettirerek var olabiliyor, ancak bu sırada iş gücüne verdiğimiz değeri de tamamen yok etti.

Hızlı moda endüstrisinin en hilekar ve sinir bozucu özelliklerinden biri neredeyse tek başına işçiliğin bedelinin ne olduğuna dair algımızı tamamen soyutlaştırmış olması. Nedeni sadece tüketimin ve ürünün kendini atıkların arasında buluşunun hızından değil, üretim aşamasından elimize gelmesi arasındaki zaman açısından da hızlılığı ile adını alıyor olması.

Sosyal medyanın yayılması ile işletme sahipleri medya ve internet üzerinden gerçekleştiriyorlar satışlarını. Özellikle Instagram gibi mecralarda bunu hepimiz sık sık görüyoruzdur. Ancak bununla beraber ürünlere dair gönderilerin altında pahalılıktan şikayet eden yorumları da görüyoruzdur. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ile açıklanabilecek bir durum değil bu her zaman, zira aynı kişileri sıkça moda markalarından çok daha pahalıya alışveriş yaparken görebiliriz. Bunun nedeni ise artık tükettiğimiz malların üretiminde sarf edilen iş gücünün miktarından uzak kalışımız. tüketimin fazlalığı yüzünden üretimin miktarı o kadar akıl almaz bir seviyeye geldi ki o iş gücünün değerini unuttuk.

Bunların altında yatan neden ise bence hızlı moda endüstrisinin asıl çekici kısmı zengin insanlar gibi tüketebilme ve para harcayabilme arzusu olması. H&M gibi markalardan bir ay veya bir sezon sonra çöpe gidecek ya da bir daha giyilmemek üzere bazanın altına veya dolabın en alt katına kaldırılacak bu kadar fazla giysi aldığımızda asıl satın aldığımız o zenginlik duygusu. Bu senaryodaki değerli mal, satın alınan bluz ya da pantolon değil, eve kargonun gelişindeki heyecan, sürekli özenmemiz gerektiği söylenilen devamlı tüketim miktarına ulaşabilme hissi. Bütün bir endüstri eğer bu tüketim miktarı için gereken iş gücünü yeterince soyutlaştırabilir ve anlamını kaybettirebilirse, yeterinde çalışanı sömürebilirse herkesi zengin hissettirebileceği fikri üzerine kurulu. Bu nedenle insanlar el yapımı ürünlerin bütçeleri üzerinde olmasına bu kadar sinirleniyorlar, çünkü o malı, ona ihtiyaçları olsun olmasın, tüketmeyi kendilerine hak görüyorlar, sanki o tüketim hissi onlara engellenmiş gibi veya tüketim adrenalinini yaşayamama bir haksızlık haline geliyor.

Çünkü kapitalizm altında bütün ekonomik sistemler tüketim arzusu üzerine kurulu. Artık hayaller zengin olma üzerine değil, zengin insanlar gibi ve onlar kadar çok tüketebilme etrafında şekilleniyor. Bu tüketimin gerçekleşebilmesi için kaç tane çocuk işçi sömürmemiz gerekirse gereksin veya kaç tane ülke ve ekonomiyi istikrarsızlaştırmamız gerekirse gereksin.

Hiç kimse asla hızlı moda sıfatı altında toplanan markalardan alışveriş yapılmamalı demiyorum tabii ki, bu tamamen kaçınılmaz bir durum. Düşük fiyatları sayesinde düşük bütçelerin ulaşabildiği tek giyim ürünleri eğer bu markalarsa elbette buralardan alışveriş yapmak zorundadırlar ve bunun etiği tartışılamaz. Öteki türlü etik veya ahlaki tüketim yalnızca üst tabakanın ulaşabileceği bir şey haline gelirdi, başka bir deyiş ile orada satın alınan da yine bahsedilen ürün değil, aklaki üstünlük olurdu.

Sonuç maalesef ki pek de tatmin edici değil, yalnızca daha az tüketmeliyiz. Başka türlü yolu yok, eğer ki tamamen etik markalardan ve üreticilerden alışveriş yapıyor olsanız bile bu geçerli. Orta sınıf daha az tüketmesi gerektiği gerçeği ile barışmak ve bir şekilde bunu hayatlarında uygulamak zorunda. Herhangi bir etik veya ahlaki sınırlamayı bile bir yana bırakırsak, bir gıdım bile olsa tatmin veya memnuniyet hissetmemizin tek yolu nasıl daha az tüketebileceğimizi anlamak ve gerçekleştirmek.