İçimizdeki Sessiz Ateş
Artık sessiz kalamayanlar için...
Bazen kendimize itiraf etmekten korkuyoruz ama gerçek şu ki: Güvenmekte zorlanıyoruz. Çünkü bazı insanların sözü sadece ağızdan çıkan bir ses; içine samimiyet karışmıyor. “Her zaman arkandayım” diyen birileri bunu gerçekleştiremiyorsa, çoğu zaman sorun kasıtlı bir yalan değil; kendi eksiklikleri, yetişememeleri, kendilerini geliştirememiş olmalarıdır. Ve bu eksiklik, hem bize hem de kendilerine zarar verir. İçimizde kaybolan şey bazen bir güven değil, sessizce sönen bir ateş gibi; bir parça cesaretimiz, bir parça inancımız oluyor.
Yalanın en acısı da büyük olanı değil; küçük, sıradan görünen ama içinde samimiyetsizlik taşıyanıdır. Çünkü bir yalan sadece gerçeği saklamaz; insanın değerli olup olmadığını da yüzüne çarpar. Ancak çoğu zaman burada bir isyan yoktur; sadece kişi, kendi hayatını, kendi sorumluluklarını ve kendi gelişimini yönetememektedir. “Seni önemsemiyorum” demenin sessiz bir yoludur gibi görünse de, çoğu zaman bu kendi eksikliklerinden kaynaklanır.
Zamanla fark ediyoruz ki mesele sadece karşımızdaki insan değil; onun davranışı içimizde kendi değerimizi sorgulatan bir kırıklık yaratıyor. Sonra ne oluyor? Kimseye kolayca güvenememeye başlıyoruz. Her yeni söz, hâlâ iyileşmemiş yaralarımızın üzerinden geçip acıtan bir gölge gibi düşüyor; her yeni insan, eski hayal kırıklıklarının yankısını getiriyor. Biz artık kimseye güvenemiyoruz, sadece kendi kalbimizi incinmekten korumaya çalışıyoruz.
Peki, ne oldu da birbirimizi mutlu edemez hâle geldik?
Cevap ortada: Gerçeklik yavaş yavaş hayatımızdan çekildi. Herkes bir şey söylüyor ama çok azı söylediğine gerçekten inanıyor. Herkes iyi görünüyor ama çoğu içten içe yorgun ve bitkin. Birbirimizi dinlemek yerine, birbirimizden bir şey bekliyoruz. Bu yüzden küçük bir ilgi bile eskisi kadar sıcak gelmiyor.
Belki de asıl sorun şu: Biz ilişkilerin kendiliğinden ayakta durduğunu sanıyoruz. Oysa güven, sadakat, açıklık… Hepsi bilinçli bir çaba gerektirir. Söz vermek kolaydır; fakat sözünü tutmak karakter ister. Samimi görünmek kolaydır; fakat gerçekten samimi olmak yürek ister.
Yine de bu durum bizi tamamen kapatmamalı.
Evet, güvenmek zorlaştı.
Evet, yalanlar arttı.
Evet, tutulan sözler azaldı.
Ama biz kendimize şu soruyu sormalıyız: “Başkalarının eksikliği yüzünden kendi doğruluğumu neden kaybedeyim?”
Hayatın şelalesinden kayarken, taşlara ve sert kayalara çarparız; kimi zaman incinir, kimi zaman sarsılırız. Ama o kayalar arasında, tutunacak dalları keşfeder ve hayatta kalmayı öğreniriz. İşte bu süreç, içimizde kaybolan güveni yeniden bulmanın, cesaretimizi ve inancımızı güçlendirmenin bir yoludur.
Belki de asıl gelişim, başkalarının tutarsızlıklarına değil, kendi duruşumuza ve kendimize duyduğumuz güvene bağlıdır. Biz doğru kaldıkça, kendimize döndüğümüzde, kendi içimizdeki dürüstlüğe ve sorumluluk duygusuna yaslanarak güçleniyoruz. İçimizdeki sessiz ateşi beslediğimizde, en güvenli liman ve en sıcak kucak, her zaman kendi içimizde oluyor. Çünkü kendini sevemeyen, kendi değerini fark edemeyen bir insan, başkalarına hak ettiği değeri veremez ve başkalarını da gerçekten sevemez. İçsel güven ve kendine duyulan saygı, hem kendimizi hem de başkalarını doğru şekilde değerli kılmanın temelidir.
Ve belki de en önemli ders şudur: Tutamayacağımız sözleri vermemeliyiz. İçimizdeki sessiz çığlıkları, haksızlık edildi duygusunu başkasına yansıtmamalıyız. İnsanların kurduğu hayallerin önüne zırhlı duvarlar çekmemeliyiz; kendi kırgınlıklarımızı başkalarına yaşatmamalıyız. Başkasının bize yaşattığı değil, bizim başkalarına verdiğimiz söz ve hisler, onların dünyasını şekillendirir. Bu farkındalık, hem başkalarına hem de kendimize karşı sorumluluğumuzu geliştirmek için bir adımdır.
İçimizdeki sessiz ateşi beslediğimizde, en güvenli liman ve en sıcak kucak, her zaman kendi içimizde oluyor. Çünkü kendini sevemeyen, kendi değerini fark edemeyen bir insan, başkalarına hak ettiği değeri veremez ve başkalarını da gerçekten sevemez.
Ve unutma: Tutamayacağın sözleri vermek, sadece başkalarını değil, kendi kalbini de kırar. Hayatın şelalesinde kayarken taşlara çarpabilir, dallara tutunmayı öğrenebilirsin; ama içindeki ateşi söndürmeden, kendi gücünü fark etmeden, gerçek güveni ve sevgiyi asla bulamazsın…