"Klaus Mikaelson" Karakteri Üzerine

Bir zamanlar dizi dünyasını kasıp kavuran Orijinaller'in baş kahramanı Klaus hakkında konuşalım!

Hayatımıza 2008 yılında giren Vampir Günlükleri dizisi hiç şüphesiz bir fenomen. Bir kitap uyarlaması olan dizi dijital mecrada büyük yankı uyandırmıştı o dönem. Şimdilerde bile tekrar tekrar izleyenler var. Bu kişilerden birisi de benim.

Vampir Günlükleri tamı tamına 8 sezonluk bir dizi ve bu dizinin yan dizileri de var. Bu yan dizilerden birisi de Orijinaller. Baş rolleri, Vampir Günlükleri dizisinin birkaç sezonunda büyük bir hayran kitlesi kazandığı için o kahramanların yer aldığı Orijinaller adında başka bir dizi daha çekildi. Bu dizinin baş kahramanı ise Joseph Morgan’ın hayat verdiği Klaus Mikaelson.

Evet, bu içeriğimde sizlere sevgili Klaus’tan bahsedeceğim. Çünkü kendisi yüzlerce yıl yaşamış bir vampir ve onun iç dünyasında herkes kendinden bir şeyler bulabilir…

Klaus’un tam adı Nicklaus’tur. Kendisi bir Viking ailesinden gelmektedir ve annesi Esther güçlü bir cadıdır. Freya, Finn, Elijah, Kol, Rebekah ve Henrik adında 6 tane kardeşi vardır. Ancak sadece anneleri birdir. Klaus’un babası başka birisidir ve yasak bir aşkın meyvesi olarak dünyaya gelmiştir.

Annesi onun için bir melek, babası Mikael ise bir diktatördür. Klaus’ta zaman zaman annesinin şefkatini görebiliriz. Bazı zamanlarda ise tıpkı babası gibi merhametsiz bir savaşçıyı izletir bizlere…

Klaus ve kardeşleri dünyanın ilk vampirleridir. Bu nedenle onlara orijinaller denmektedir. Anneleri Esther, çocuklarını tehlikelerden korumak için güçlü bir büyü yapmış ve onları vampire dönüştürmüştür. Böylelikle avcı bir nesil yaratılmıştır. Anneleri sonradan çocuklarının birer kan emici canavara dönüşmeleri yüzünden yaptığından pişman olsa da her şey için çok geçtir.

Mikaelson kardeşler artık yenilmezdir. Özellikle de Klaus… Çünkü o hem vampir hem de bir kurttur. Biyolojik babası kurt adam olduğu için bu gen ona da geçmiştir. Böylelikle onu büyüten babası Mikael, Klaus kurda dönüşür dönüşmez onun gerçek babası olmadığını anlamıştır. Bu gerçek, Mikael’in çocuklarının bir canavar olmaları gerçeğiyle birleşir ve onu yüzlerce yıl sürecek bir evlat avına sürükler.

Görüldüğü üzere Klaus çocuklarını çok seven ama çocuklarının dönüştüğü şeyden nefret eden bir anneye ve onları öldürmek isteyen bir babaya sahiptir. Kardeşleri de zaman içerisinde ona defalarca kez ihanet etmiş ve kendi yoluna gitmek istemiştir. Klaus Mikaelson için bu zamanla derin bir hastalığa, yani narsistliğe dönüşmüştür.

Klaus, her zaman hikâyenin kötü kahramanı olmuştur. Ancak arka plana baktığımız zaman onun da yaralı bir çocuk olduğunu görürüz. Aslında o bir aileye muhtaçtır her zaman. Ancak sırtındaki bıçak izleri onu acımasız birine dönüştürmüştür…

Klaus’un hayatını belki de iki döneme ayırmak mümkündür: Hayley Marshall’dan öncesi ve sonrası.

Tek gecelik bir ilişkinin ardından bu kadının onun çocuğunun annesi olacak olması Klaus Mikaelson için bir dönüm noktasıdır. O zamana kadarki tüm yaptıklarını geride bırakıp New Orleans şehrinde bir yuva kurma isteğini görürüz. Bu isteği onu bir zamanlar büyüttüğü Marcel ile karşılaştırır ve biz böylelikle Klaus’un baba tarafını görmeye başlarız.

Klaus babası gibi olmaz istemez. Klaus iyi bir babadır ve ailesine karşı cellat değildir.

Doğacak kızı Hope Andrea için tüm hayatını feda edişi ve göze aldıkları Klaus Mikaelson’un aslında ne kadar fedakar olduğu gerçeğini sunar bize. O zamana kadar sadece bencil ve paranoyak olarak izlediğimiz karakter, artık olgunlaşmış ve çocuğu için değişmiştir.

Belki de her zaman öyleydi. İhtiyacı olan tek şey biraz iknaydı.

Klaus Mikaelson kısaca bize bir serüven sunar. Bir insanın kötü ve iyi, saygılı ama asi, psikopat ve masum, fedakar ama acımasız huylarını tek bir kişide görme imkanını verir. Onu ilk izlemeye başladığımda kendi çıkarları için onlarca insanı gözden çıkaran kötü karakterken, son sahnesinde çocuğu için hayatını feda eden bir babaya dönüştü.

Kendisi karakter gelişimini görmeyi en sevdiğim kişilerden birisi haline geldi ve Klaus gerçekten benimle birlikte birçok kişi için de apayrı bir yerde… Söyleyeceklerim bu kadar, umarım Klaus’tan hoşlanmışsınızdır.