Münevver Karabulut

Seni asla unutmayacağız Melek...

Yaşasaydı, olaydan sadece 4 gün sonra 18'ine girecek olan, elleri küçücük, her şeye meraklı, ailesinin ve sınıfının neşesi Münü.. O zamanlar, hatta benim de giydiğim, ugg'larıyla dalga geçilen, tövbe tövbeee'lerini ağzından düşürmeyen, dünyalar iyisi Melek Münevver'in hayattan koparılışının 15. yılına giriyoruz. Yaşasaydı 33 yaşında olacaktı..

07.03.1991 - 03.03.2009

Kimilerinin akşam haberlerinde, kimilerinin bir gazete küpüründe gördüğü, aylarca katilinin yakalanması için dualar ettiğimiz, haberlerde gülüşünü gördükçe kahrolduğumuz asla hafızalarımızdan silinmeyecek olan çiçeğimiz, 15 yıl önce hayattan koparıldı. Dile kolay, kalbe zor...

Güzeller güzeli Münevver hayattan koparılalı, yarınları soldurulalı, 17 yaşın saflığı, neşesi ve kocaman hayalleri elinden alınalı 15 yıl oldu. Ancak onun unutulmaz acısı ve ardında bıraktığı hatıraları hala ilk günkü gibi kalbimizin en derinlerinde yaşamaya devam ediyor. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, o hayat dolu ruhu ve kocaman gülümsemesiyle tanıdığımız Münevver'i tanımayanlar için kısaca anlatmak istiyorum.

Münevver Karabulut, İstanbul'da 7 Mart 1991 yılında, aslen Bolu, Mengenli bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Süreyya Karabulut aşçı, annesi Nagihan Karabulut ev hanımıydı. Beşiktaş Bingül Erdem Lisesi son sınıf öğrencisi olan Münevver, aynı zamanda üniversite hazırlık dershanesine de gidiyordu.

Uluslararası İlişkiler okumak isteyen Münevver, son derece başarılı, sosyal ve sevilen bir insandı. Şimdi dönüp baktığımızda kısacık hayatında bu kadar çok sevilen, kocaman kalbine sığdırdığı kelebek kadar kısa ömrü ve ardında bıraktıklarını düşününce yaşasaydı neler yapabileceğini düşünmeden edemiyorum.

Bir mart ayında doğdun, yaşasaydın seni hayattan koparan yine mart ayının 7'sinde 33'üne girecektin. İzin vermediler, senden sonra hiçbir şey değişmedi Münevver...

Adının anlamı hem aydın, hem de aydınlatılmış ama hikayesi ve bugüne kadar üstü kapatılan, gizlenen bütün gerçekler halen karanlıkta..

Yazımı bitirmeden Münevver'in sınıf arkadaşının onunla olan son gün anısını paylaşmak istiyorum sizinle..

Böyle saf, sürekli gülen çocuklar olur ya, Münevver öyleydi işte. Suratından gülücük eksik olmazdı. Tanıyan tanımayan herkes melek diyor ya hani, gerçekten melek gibiydi. Bir tövbe tövbeee demesi vardı, sırf onu söyletmek için sınıfta saçma saçma şeyler söylerdim. He bir de sürekli saçlarıyla oynardı, bir parmağı sürekli saçlarının uçlarındaydı. Elleri de minicikti, sonra hadi fal bakalım diye tuttururdu, meraklı melahat derler ya Münü'ye uygun bir lakaptı bence. Konuşmaya başlayınca yanaklarını sıkası gelirdi insanın. Böyle bıcır bıcır... Bir gün sınıfa elimde browni falan girdim sırada oturuyordu, pislik yapayım dedim. Gittim yanına bak Münü şimdi ne yapcam dedim, baktı, browniden koca bir parça ısırdım çiğnedim, o da meraklı gözlerle bakıyor, sonra açtım ağzımı ööö diye, bir ıyy diyerek kaçışı vardı kopmuştuk sınıftakilerle.

O kadar iyi niyetliydi ki, herkesi kendi gibi sanardı. Kuşummm kuşumm diye ortalıklarda gezinirdi. Parça parça bunları hatırlayıp, onu düşününce bir gülümseme yerleşiyor suratıma. Unutmuyor insan sesini, gülüşünü. Keşke diyoruz ama...

Okuldaki son günü de dün gibi düşününce...

Doğum günü için yer ayarlamaya gideceklerdi onunla birlikte. Yine o parlak sarı ugg'larını giymişti.. Çok dalga geçerdim o ayakkabısıyla da. O gün geldi kuşum dedi sence pantolonumu ugg'ların içine sokayım mı yoksa üstünde mi kalsın. Ben de dalga geçtim yine kızım o ne ayakkabı ya çıkar bence komple diye. yYa söyle hadi dedi. söyledim. Meğer son kez dalga geçmişim Münü'yle. Hayatında ilk kez, sevgilisi dediği insanla doğum günü için yer ayarlamaya gidecekti. İçi içine sığmıyordu, mutluydu, Nişantaşı'nda olacak, bir yer var diyip duruyordu. sürekli sırıtıyordu. Sonra ders bitti, okuldan çıktık. O çıkışta bekliyordu, taksi geldi, binip gitti...

İnsanın aklının alamayacağı şeyler vardır ya hani, bu da onlar biri. Böyle bir insana, böyle bir kader mi diyim ne diyeyim bilemiyorum... Ama bildiğim tek bir şey var, onu tanıyan biri kesinlikle onu unutmayacak. Hep gülücükleriyle hatırlayacak...

Münevver'in defnedildiği gece bütün ailesinin şahit olduğu kelebek hikayesini de paylaşmak istiyorum sizlerle.

Süreyya Karabulut, eşi Nagehan Karabulut'un ağzından,kızını defnettikleri gece yaşadıkları bir olayı da kitabında şöyle anlattı:

"Kızımı toprağa verdiğimiz akşam yaşadığım bir olayı hiç unutmayacağım. Gerçekliğine tüm ailenin şahit olduğu bir olay… O akşam abim, annem, babam ailece oturuyorduk. Bir kelebek pencerenin dışında, tık tık cama vuruyordu. Pek bir şey konuşulmadığından her ses yankılanıyordu adeta. Ben hiçbir şey yokmuş gibi camı açtım ve 'Hoş geldin kızım' dedim. Herkes bana bakıyordu. Kelebek içeri girdi, dolaştı. Geldi benim omzuma kondu. Dokunmadan sevdim, 'Bak burada deden, anneannen, dayıların, Enver var, hadi anneannene git.' dedim.

O kelebek dönüp dolaşıp annemin ayaklarına gitti, annem ağlamaya başladı. Kimseden ses çıkmıyordu, hepimiz kelebeğe bakıyorduk. Krem rengi, kahverengi benekli bir kelebek. Kış mevsiminde bir kelebek görmek mümkün mü? O bizim kelebeğimiz Münevver'di emin olmuştum. Kelebek etrafda dönüyor. Herkes sus pus izliyordu. Sanki son kez veda etmek için gelmiş gibiydi. Münevver'im bir kelebek kadar naif ve zarif bir kızdı, o yüzden hiçbirimiz yadırgamadık."

Sen bizim kelebeğimizsin Münevver, seni hiç unutmayacağız. O gün çektiğin tüm acılar katilinden ve onu saklayanlardan misliyle çıksın umarım!

Nur içinde uyu...