Oyun Bitti

Life, if well lived, is long enough. – Seneca

Temmuz, önce Fırat'ın elinin üstündeki elini çekip, sonra dudaklarını Fırat'ın dudaklarından ayırarak, gözlerini Fırat'ın gözlerine dikti. Sanki birbirlerini yıllardır görmeyen, birbirine iki yabancı olmuş iki insandı. Bir yandan da daha yeni tanışmış, iki insanın heyecanı vardı, üzerlerinde. Birbilerini keşfetmek için yanıp, tutuşuyorlardı. Bir çocuk merakıyla hareket etmek geliyordu, içlerinden. Ellerinin yanacağını bilmeden o ateşe ellerini uzatmak istiyorlardı. İçlerindeki çocuğun sesini dinlemek ile dinlememek arasında kalmışlardı. Derin bir sessizlik içindelerdi. Günün ilk ışıkları gökyüzünü aydınlatmak için uğraşıyordu. Güneş ufkun altında kalmış, gerçek yüzünü göstermemek için direniyordu. Fırat sanki, Temmuz için bu güneşti. Belki gerçek yüzünü göstermek için zamanının gelmesini bekleyen bir güneş gibi onu aydınlatacaktı. Artık, alacakaranlıklar şafağa dönecekti. Böyle hissetmişti, Temmuz.

Ellerini ve dudaklarını Fırat'tan ayırdıktan sonra, gözlerini de ondan ayırarak yanından ayrıldı. Sahil boyunca, tam anlamıyla şafak sökene kadar yürüdü. Yüzüne vuran hafif rüzgarın içini gıdıklamasına, hafiften titremesine izin vererek, alabildiğince yürüdü. Bu kadar tam hissederken, bir o kadar da neden yarım hissettiğini anlamaya çalışıyordu. Biliyordu, hayatının büyük bir kısmı yoktu. Bunun için kendini zorlamak da istemiyordu. Çünkü yıllar sonra huzuru bulmuş gibi hissederken bunu kaybetmek istemiyordu. Fakat, bir şey eksikti. Sanki kafasının içindeki kocaman boşluk, tüm vücuduna yayılıyordu. Bu boşluk ile başedemeyeceğinden, kaybolacağından korkuyordu. Ya da içindeki boşluğu Fırat'ın dolduracağından endişe ediyordu. Bu şekilde, bilmediği kaybedeceklerini mi düşünüyordu. Aklı ile hatırlayamadıklarını, kalbi ona hatırlatıyor olabilir miydi? Fakat bunlar neydi, ve onun için ne kadar önemliydi? Henüz bunun farkında değildi, ama sanki hatırlamadığı zamandaki Temmuz olmuştu. Rahatsız hissediyordu. Hesapsız kitapsız olmayı sevmişti. Bir daha bu şekilde yorulmak istemiyordu. Bu da kalbinin hatırladığı ama aklının almadığı başka bir detaydı. Daha fazla düşünmek istemediğine karar verdi.

Gökyüzü aydınlanmış, bardan oldukça uzağa gitmişti. Geldiği yolu geri dönmek için yürüdüğü yolum tam tersi istikamete yöneldi. Olduğu yerde döndü ve ilk adımı atmadan önce ellerini gökyüzüne uzatarak iyice bir gerinip, kendine gelmeye çalıştı. Ayağına giydiği kovboy çizmelerini çıkararak sahile doğru yürüdü. Üzerindeki elbiseden kurtulup, kendine gelmek için sabahın serin sularına kendini bıraktı. Rahatlamış, biraz kendine gelmişti.

Saçlarından damlayan sular ve ve teninin ıslaklığı üstüne geçirdiği elbisesinin bedenine yapışmasına sebep olmuştu. Ayaklarına da kumlar yapışmıştı. Bu şekilde bara kadar yürüdü. Bara geldiğinde onu gören Deniz, tiz bir sesle sabahın sessizliğini yararak Fırat'a seslenip, Temmuz'un geldiğini haber verdi. Fırat, koşarak Temmuz'un yanına gelip, kollarını ona doladı.

-Nereye gittin, meraktan delirecektim. Neyse sorun değil, iyisin ya, diye serzenişte bulundu. Bunun üzerine Temmuz:

-Eeee, oyun bitti, ben de gittim, dedi ve olduğu yerede yığıldı.