Ruhsal Mesafeler

Yan yanayken uzak olmak.


Bir zamanlar birinin birine ulaşmasının önündeki en büyük engel mesafelerdi. İnsan çabaladı ve fiziksel mesafeleri sıfıra indirdi. Şimdileri dünyanın bir ucuna tek bir tıkla ulaşıyoruz da fiziksel mesafelerden öte bir şey oldu sanki. İki insan artık yan yanayken de aralarında mesafeler var. Alışamayacak kadar büyük mesafeler...

İlteşim insanın var olduğu zamandan beri en büyük dertleri olmuştur. Bu dert insana sürekli ilham verir. Bir mum ışığının etrafında toplanırdı insan. Mektup yollardı, telegraf çekerdi, arardı ve illa bir yolunu bulurdu insan. Sonraları daha da büyük problemler başladı. Fiziğin ötesinde problemler. İletişim ne kadar kolaylaştıysa insanlara "gerçekten" ulaşmak o kadar zorlaştı. Kimse gerçekten dinlemez oldu, kimse gerçekten anlamaz oldu. Yan yana otururken bile insanlar aslında çok uzaklar. Göz göze gelmiyorlar bile. Aynı dili konuşsak da anlamıyor işte birbirini. Bu da insanı yalnızlaştırıyor işte.

Yalnız ruhu sardığı zaman etraftaki insan sayısının önemi kalmıyor. Ruhu çürütüp kendine bile uzaklaştırıyor insanı. Bazen o kadar uzak okuyoruz ki her şeye. Kendimizin sesini bile duymaktan aciz duruma düşüyoruz.Ve sonra... sessizlik başlıyor. Kalabalıkların içinde yankılanmayan sesler, tutulamayan eller, duyulmayan kalpler arasında kendi içimize kapanıyoruz. Ulaşılabilir olmakla erişilebilir olmak arasındaki o derin fark büyüyor, büyüyor ve bizi yutuyor.

Artık insan insana değil, sadece kendine bile ulaşamaz hâle geliyor. Ve belki de asıl mesafe, iki beden arasındaki uzaklık değil; bir yüreğin diğerine varamayışı oluyor.