Rüyalar: Bilinçaltımızın Sessiz Hikâyeleri

“Bizler rüyaların yapıldığı kumaştanız ve ufacık hayatımız bir uykuyla çevrilidir.” – William Shakespeare

Hiç sabah uyandığında “Nasıl yani, bu kadar şeyi bir gecede mi gördüm?” diye düşündün mü? Rüyalar bazen birkaç saniye gibi gelir, bazen de saatlerce sürmüş gibi hissettirir. Kimi zaman çok net hatırlarız, kimi zaman da “Kesin rüya görmedim” deriz. Oysa işin aslı çok farklı. Öyleki aslında ömrümüzün neredeyse altı yılını rüya görerek geçiriyoruz.

Birkaç Saniye, Saatlerce Süren Hikâyeler

Rüyada zaman çok garip işler. Bazen bir ses ya da dokunuş birkaç saniyeliğine beynimize ulaşır ama biz onu rüyada uzun bir hikâyeye dönüştürürüz. Bu yüzden kısa bir uykuda bile koca bir macera yaşamış gibi hissederiz.

Aslında beynimiz, uyanıkken dış dünyadan aldığı verileri bırakıp kendi iç gerçekliğini kuruyor. Bu yüzden rüyalarımızda zamanın akışı bambaşka işliyor. Esasında rüyaların net olarak ne kadar sürdüğü bilinmiyor henüz. Bazı varsayımlara göre saatler sürdüğü de söyleniyor, saniyeler içerisind eolup bittiği de. Ancak yapılan araştırmaların sonucunda 20 saniyeyi geçmediği iddia ediliyor.

Rüyalarımızın büyük kısmı REM uykusu sırasında gerçekleşir. Bu dönem, beynimizin oldukça aktif olduğu bir aşamadır. İlk REM evreleri kısadır, 5-10 dakika civarıdır. Ama sabaha doğru bu süre 30-40 dakikaya kadar çıkabiliyor. Yani asıl uzun ve canlı rüyalarımızı sabaha karşı görüyoruz.

O yüzden sabah uyanmaya yakın gördüğümüz rüyaları daha çok hatırlamamız normal. Çünkü tam rüyanın içindeyken uyanıyoruz.

“Ben Rüya Görmüyorum” Diyenlere

Hepimizin zaman zaman mutlaka “Ben hiç rüya görmüyorum” dediğimiz anlarımız olmuştur. Ama işin gerçeği şu: Her insan rüya görür. Tek fark, kimimizin hatırlamaması. Rüyayı hatırlamak çoğunlukla uyandığımız ana bağlıdır. REM uykusunun sonunda uyanırsak rüyamız aklımızda kalır, ama derin uykudan birden kalkarsak rüya hızla silinir.

Yani aslında her gece beynimiz bize filmler çekiyor, sadece kimini hatırlıyoruz, kimini unutuyoruz.

Bilinçaltıyla Bağlantısı

Bu noktada Freud’u anmamak olmaz. Freud’a göre rüyalar, bilinçaltımızın bize şifreli mesajlar gönderme yoludur. Bastırılmış duygular, söyleyemediklerimiz, korkularımız… Hepsi bir şekilde rüyalarımıza sızar.

Mesela gün içinde sustuğun bir öfke, gece rüyanda kavga sahnesi olarak karşına çıkabilir. Ya da çok istediğin ama ulaşamadığın bir şey, farklı sembollerle sana görünebilir.

Günümüzde bilim insanları bu konuya biraz daha farklı bakıyor. Rüyaların, beynin gün boyunca topladığı bilgileri düzenleme, gereksizleri silme ve duygusal dengeyi sağlama aracı olduğuna inanılıyor. Yani hem Freud’un dediği gibi “duygularımızın aynası” hem de modern bilimin açıkladığı gibi bir “zihinsel temizlik”.

Lucid Rüyalar: Rüyada Olduğunu Bilmek

Hiç rüyanda “Bu bir rüya” dediğin oldu mu? İşte buna lucid rüya deniyor. Araştırmalara göre insanların yarısından fazlası hayatında en az bir kere lucid rüya görmüş. Bu rüyalarda kişi bazen uçabiliyor, olayları değiştirebiliyor ya da istediği bir yere gidebiliyor.

Lucid rüya, berrak rüya olarakda tabir edilen bu olgu üzerine yeterince çalışılmamıştır. Fakat son gelişmelere göre beynimizin hem uyanıklık hem de uyku özelliklerini aynı anda göstermesinden kaynaklanan melez bir durumdur.

Kabuslar: Bilinçaltının Karanlık Yüzü

Bazen de rüyalar korkutucu bir hâl alıyor. Kabuslar genellikle stres, kaygı, travma veya uyku düzensizliği ile bağlantılıdır. Çocuklarda daha sık görülse de yetişkinlerde de özellikle yoğun stres dönemlerinde artar. Bilinç bulanıklığının artması ve huzursuzluğun sonucunda görüyoruz kabusları.

Korkutucu olmalarına rağmen kabusların aslında bir işlevi vardır: beynin olumsuz duyguları işlemesine yardım etmek. Yani bizi ürkütse de kabuslar psikolojik bir temizlik gibidir.

Rüyaların Kültürel Yönü

Rüyalar sadece bizim için değil, tarih boyunca toplumlar için de çok önemli olmuş. Antik Mısır’da rüyalar tanrıların mesajı olarak yorumlanırdı. Eski Türklerde rüyalar kehanet sayılır, hükümdarlar kararlarını rüya yorumcularına danışmadan vermezdi. Bugün bile rüya tabirleri hâlâ popüler. Hepimiz en az bir kere “rüyada diş görmek, balık görmek, kaza yapmak ne demek” diye aratmışızdır. En çok da birinin öldüğünü görmek üzerine aratıyoruz internette.

Rüyalar ve Yaratıcılık

Bazen rüyalar sadece bilinçaltımızın oyunu değil, aynı zamanda ilham kaynağı olur. Paul McCartney, “Yesterday” şarkısının melodisini bir rüyada duymuştur. Kimyager Kekulé, benzenin yapısını yılanın kendi kuyruğunu ısırdığı bir rüyadan esinlenmiştir. Salvador Dalí gibi sanatçılar rüyalarını bilinçli olarak eserlerine taşımıştır. Demek ki rüyalar sadece gizemli değil, aynı zamanda yaratıcı da.

Rüyaları Hatırlamanın Yöntemleri

Rüyalarını daha çok hatırlamak istiyorsan birkaç küçük yöntem işine yarayabilir:

1. Uyanır uyanmaz rüyanı zihninde tekrar et.

2. Başucuna bir defter koy, rüya günlüğü tut.

3. Uykuya dalmadan önce kendine “Rüyamı hatırlayacağım” diye telkin ver.

4. Düzenli uyku alışkanlığı edin, çünkü en net rüyalar düzenli uyuyanlarda görülüyor.

Geleceği Gösteren Rüyalar?

“Rüyam çıktı” diyenleri mutlaka duymuşsundur. Bilimsel olarak rüyaların geleceği görme yeteneği olduğuna dair bir kanıt yok. Ama beynimiz gün içinde birçok ufak ipucunu farkında olmadan toplar ve bunlar rüyalarda birleştirilir. Sonuç olarak gördüğümüz bazı rüyalar “öngörü” gibi görünebilir.

Rüyalar aslında beynimizin gizli günlüğü gibi. Uyanıkken bastırdığımız şeyler, yaşadığımız duygular, öğrendiğimiz bilgiler… Hepsi gece bir sahneye konur. Kimi zaman çok güzel, kimi zaman korkutucu, kimi zaman da saçma bir oyun izleriz.

Ama şunu unutma: Herkes rüya görür. Hatırlasak da hatırlamasak da rüyalar, bilinçaltımızın bize sessizce anlattığı hikâyelerdir.