sarılmak

Hasret kaldığım güzel bir yuva var, zor değil.

Uzak diyarlarda, bildiğin tüm dağların ardında, geçilmez bataklıkların, aşılmaz kayalıkların sonunda bir ev var.

Bu evin bahçesinde saymakla bitmeyecek çeşit çiçekler, yemekle tüketilemeyecek lezzetli yiyecekler var. Herkese yetecek kadar bardak, çatal ve tabak var. Herkesin oturmasına yetecek kadar yer var. Bu evde çocuklar masada, büyükler yerde yemek yer.

Başkaldırmış bu ev seneler içinde gelişen insanları bir değer terazisine koyan kurallara. Bilmişler ki, bir yetişkin bir çocuktan önemli değildir. Bilmişler ki bir çiftçi bir ülke başkanı kadar değerlidir. Biri diğerinden daha çok insan değildir, biri diğerinden daha çok uyku istemez, biri diğerinden daha çok yemeye ihtiyaç duymaz. Ne farklılıkları varsa sonradan öğrendikleri içindir.

Bu evdekiler bilir ki, coğrafya da matematik kadar önemlidir, bu evdekiler bir balıktan ağaca tırmanmasını, kestanenin karpuz kadar büyümesini istemezler. Olan her şeyi olduğu gibi kabul edip, hepsine aynı değeri verirler.

Korku da uğramamıştır bu eve çünkü kimse kimseye korku salmak istememiştir, herkese korkmanın değil korkutmanın çaresizlik ve alçaklık olduğu öğretilmiştir. Herkes bunu böyle öğrenmiştir.

Herkes hayatın da yaşamanın da sevmekten başladığını öğrenmiştir. Bu evdekiler ne elmayı yediği için Adem’e kızarlar, ne de onu yoldan çıkaran Şeytan’a.

Şeytan’ı hep biraz sevgisiz bulurlar, onun kalbi sevmeyi bilmemiş diye biraz da ona acırlar. Çünkü hayat sevmekle başlar ve hiç sevmeyen hiç yaşamamış demektir. Hiç yaşamamış bir hayat sadece üzüntü verir bu evin sakinlerine.

Değişmekten de korkmaz bu evdekiler, değişimden de. Çünkü akışın zaten bir daha geri dönmemek ve hep biraz ilerlemek olduğunu bilirler. Aynı havayı aynı biçimde soluyamayacaklarını, aynı suyu bir daha yudumlayamayacaklarını bilirler. Her şeyi bir bebek merakı ve heyecanı ile karşılarlar.

Her şeyi bunun ilk olduğunu bilerek yaşarlar bundandır ki hayatları hiç eskimez. Sıkılmazlar bu sayede yaşadıkları günden. Dünü bu evde aramazlar, gözlerinin aradığı dünün hatırası değil birbirleridir. Yarının gelecek olması da onları korkutmaz çünkü yarının bir neşe, bir umut, bir hediye olduğunu öğretmiş onlara büyükleri.

Sarılmışlar kendilerine, evdekilere, kedilerine, köpeklerine, çiçeklere ve ağaçlara. Savaş kalmamış, açlık kalmamış, susuzluk kalmamış. Kimse kimseyi başka dilde konuştu, başka renkte doğdu diye ayıplamamış. Ne güzel bir yer bu ev. Ne çok hasret ile anlatıldı. Zor değil. Zor değil.

#