SINIF VE STİL: Moda Sınıf Savaşında Nerede Konumlanıyor?

Moda akımlarının ait olduğumuz sınıfı temsil ettmesi bir yanılsama ya da şehir efsanesi mi, bunun derininde ne var?

Modayı bugüne kadar hep zevk meselesi olarak ele aldık, kendimizi ifade ediş biçimi olduğunu söyledik; bir noktada da öyle, sadece iç benliğimizi döktüğümüz bir alan değil fakat. Giydiklerimiz sınıfsal konumumuzu ne kadar belirliyor? Bu yazıda bundan "Old Money" ve kaba tabirle "Mahalle Stili" konseptlerini kıyaslayarak bahsetmeye çalışacağım.

Old Money akımı bildiğimiz üzere daha minimal, daha zarif olarak kodlanan bir tarzdır ve aslında böyle giyinen insanlar tarafından "over dressed" olmanın görgüsüzlük olduğu vurgulanır. Old Money daha çok "üst sınıfın estetik temsili" olarak ortaya çıkar. Kelime anlamıyla birlikte kökenini incelediğimizde de -türkçesiyle "eski para"- yani: köklü ailelerden gelen zenginleri ve bunun kuşaklar boyu aktarımı sonucu "paraya doymuş" insanların giyim ve yaşam biçimi olarak öne çıkar.

"New Money" yani yeni zengin olmuş, sokak diliyle, belki de zenginlerin diliyle "sonradan görme" insanlardan ayrı olarak daha sade ve gösterişsiz bir yaşantıyı vurgular.

17. ve 19. yüzyıl'ın soylu sınıfında da asaletin gösteriş yapmayacağına dair bir anlayış vardı. Aşırı gösteriş ya da süslenme daha çok sonradan zengin olmuş burjuva sınıfına atfedilirdi. 19. yy sonu ve 20. yy başında ise ABD'de belli başlı aileler ve giyindikleri markaların tarzıyla ilişkilendirildi.

Peki "Old Money Estetiği" nedir? Daha çok soft renk paletleri, inci gibi daha zarif vibe veren takılar, sade ama şık parçalar… Bu elbette sadece giyim tarzıyla sınırlı kalmayıp yaşam tarzına da etki etmiştir ama şu an bizim konumuz daha çok moda boyutu, diğer boyutlarına birazdan değineceğiz.

Gelelim "New Money"ye… Zengin doğmamış, girişimcilikle, influencerlıkla ya da sanatçılıkla sonradan para kazanmış insanların renkli ve "aşırı" bulunan tarzlarından bahsediyoruz. Bu insanların tarzları daha dikkat çekici, daha belirgindir ve daha çok kendini gösterir; kısaca "Ben burdayım!" diye bağırır. İki akımı ya da tarzı da bu şekilde kısaca açıklayabiliriz sanırım.

Gelelim Old Money tarzına olan eleştirilerime… Öncelikle sınıf mücadelesi perspektifinden incelediğimizde aslında bu "erişilemezliğin" bir simgesidir. Orta-alt sınıfa ve üst sınıfa sonradan geçiş yapan insanlara bir çeşit üstten bakıştır.

Femimizm açısından baktığımızda Old Money'nin kadın temsili ise sessiz ve hanımefendidir, dikkat çekici davranışlarda bulunmaz, görgülüdür. Orta Doğu coğrafyasında kadınlara dayatılan "edepli" olma baskısından farkı olduğunu ya da geçmişte bıraktığımız kadınlık rollerini yeniden üretmenin dışına çıktığını düşünmüyorum.

İnsanların, özellikle kadınların  kendileri olmaları ve kendi kişiliklerini göstermelerine ket vurduğunu düşünüyorum ama belki de bu zenginlerin ardına sığındığı bir maskedir. "Biz görgülü ve eğitimliyiz, masumuz, servetimizi de hiçkimsenin üstüne basarak inşa etmedik." demenin bir yoludur onlar için. Ya da daha da önemlisi servetlerini gizlemenin… Çünkü belki de sahip olduklarını abartılı olarak gösterselerdi bizdeki sınıf kinini perçinleyecekti. Bu tarz onların bize karşı kurduğu sınıfsal üstünlüğün üstünü örter. Üstelik kendi çabasıyla ve yeteneğiyle para kazanan insanları "sonradan görme" olarak görüp küçümsemelerini de içerir.

Doğuştan gelen şanslarıyla, hiç çaba sarf etmeden elde ettikleri ayrıcalıklara şanssız doğmuş insanların kendi nitelikleriyle ulaşması onları rahatsız ediyor sanırım. Belki de onlara inat "over dressed" olmalıyız. Tarzımızla kendimizi yansıtmalıyız. Altın, kalın zincirler, takılar mı takmak istiyoruz? Rengarenk mi giyinmek istiyoruz? Abartılı kombinler mi yapmak istiyoruz? Kimse bizi bununla küçümseyememeli, niteliğimizle geldiğimiz yeri sorgulayamamalı. Kendimiz olma fırsatı aslında hepimize bir noktada, bir yerde sunuluyor, bunu yakalayıp değerlendirebilmeliyiz.

Old Money tarzını sevdiği ve tarzına uyduğu için böyle giyinen orta-alt sınıfı ayrı tutarak bunun sosyolojik boyutuna baktığımızda sade ve gösterişsiz olmanın maliyeti daha yüksektir. Sadece gerçek zenginler marka logosunun görünmesine ihtiyaç duymadan göze çarpabilir ve tanınabilir.

Moda sadece ne giydiğimiz değildir; hiçbir zaman olmadı. Neye erişimimiz olduğunu ve hangi hikayenin üstüne bastığımızı da ortaya çıkarır. "Bizim her şeyimiz zaten bir hayli uzun zamandır var, bunu göstermeye ihtiyacımız yok." demenin bir başka yolu diyebiliriz.

Kendi çabasıyla ve yeteneğiyle para kazanan insanlar ise parayı nasıl kullanacağını, nasıl harcayacağını daha çok biliyor bence. İstediğimi giyemeyeceksem, renklerimi gizleyeceksem, kendim olamayacaksam parayı ne için istiyorum? En azından hayatı daha dolu dolu yaşadıklarını düşünüyorum. Tabii ki New Money konsepti de yaşam tarzına da etki ediyor.

Kısaca toparlayacak olursak, bu iki tarzı da benimsemek isteyen orta-alt sınıf istediğini giyip istediği yaşam tarzını benimseyebilmeli elbette, bu yazının konusu bu değil; bu akımların temsil ettiği şeyler.

Modayı kendisinden aşağıda gördüğü insanları ezmeye çalışmak için bir çeşit araç olarak görme pratiği çok eskilere dayanıyor. Bence buna meydan okumalıyız. Giydiklerimiz sosyolojik konumumuzu belirlememeli, sadece karakterimizi ve olduğumuz kişiyi yansıtmalı. Ama maalesef bu akımları bütün bunlardan bağımsız değerlendiremiyoruz.

Sınıf mücadelesi her konuda olduğu gibi modaya da sirayet ediyor, insanlar giydikleriyle kendini olduğundan başka bir sınıfa ait hissetmek istiyor bazen ve bu hezeyana fazla kapılıp moda akımları üzerinden birbirlerini aşağılama işine girişebiliyorlar. Moda akımlarının bize dayatttığı insan olmak zorunda değiliz, bunların ifade ettiği şeyler çok başka gibi gelebilir, ama bundan sıyrılıp kendimizi yaratmak bizim elimizde.