Size yazıyorum

İnsan sürekli kendisini bulup yeniden kaybediyor. Gelecekte, bu geçmişi taşımadığım tek bir gün bulamıyorum.

Boğazımın arkasında bir ağırlık var. Ağırlık. Başka nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum. Sanki, çok fazla zaman kaybetmişim gibi. Sanki çoktan beri hep yeniliyormuşum da farkına bile varamamışım ve her şey sürekli, sürekli, yok oluyormuş, yitiyormuş gibi bir ağırlık.

Kalkıyorum. Sahip olduğum tüm şiir kitaplarını açıyorum masaya, sayfalarını çeviriyorum. Benim gibi hisseden insanları arıyorum. Elimi, boğazımla gövdemin birleştiği o noktaya koyuyorum.

Geceleri nefes alamıyorum. İçimde keskin bir yorgunluk kabarıyor. Aysız, güneşsiz, düşman bir deniz gibi, yayılıyor içime. Tüm zamanlara genişliyor. Ben yatağımda yatarken, her şeyin rengi ıslanıyor bir anda, çürüyor.

Ve karanlık, içimde köpürüyor ve ben korkuyorum. Ellerimle o suyu, içime, bir yerlere gömmeye, sıkıştırmaya çalışıyorum ama taşıyorum. Hep karanlık taşıyorum.

Sizinle konuşuyorum. Görüyorsunuz değil mi? Her biriniz. Hep biliyordunuz benim ne mal olduğumu. Dinmeyen siyahımın hep farkındaydınız. Bir yerde, hep hissettiniz.

Eskisi gibi değilim artık, biliyorsunuz, aynı şekilde yer tutmuyorum. Kandıramam sizi, hiçbir şey vaat edemiyorum. Hiçbir anlama gelemiyorum, hiçbir yere varamıyorum.

Siz, nasıl yapıyorsunuz? Ben, kendimi sürekli yeniden bulup yeniden kaybederken, ben hep aynı yerde gidip gelirken, siz ne yapıyorsunuz?

Kabuslar görüyorum her gece. Bittiklerini söylediğimi biliyorum. Kafatasları görüyorum, delik deşik, paramparça insanlar görüyorum, hamile kadınların gözlerinde camlar var, elleri bana uzanıyor, elleri çarpılmış gibi, sanki sadece birine tutunmak istiyorlar. İnsanların yüzleri biçimsiz ve kırmızı, ezilmiş domatesler gibi, tohumları gözleri olmuş, ağızlarından fışkırıyor.

İçimde mizah yok artık, güneş yok hiçbir yerde. Hiçbirine değmiyorum, bunların hiçbirine, değemiyorum, dokunamıyorum.

Arıyorum. Geleceğimde bu geçmişi taşımadığım tek bir günümü arıyorum. Mücadele etmek istemiyorum artık. Bu sidik yarışından çok sıkıldım. Kime neyi kanıtladığımı bilmiyorum. Nefes bile alamıyorum.

Belki de yok olmalıyım, belki de tek açıklaması budur. Belki, bana kalan son şey bu karanlıksa, ben de onunla kalmalıyım.

Vazgeçecek bir şeyim yok. Bırakabileceğim bir şeyim yok. Bir anlamı olmadığını bilerek özür diliyorum. Size bir tek bu belirsizliği anlatabiliyorum.