Sona kadar sor

kendimizi tanımaya çalışırken, hayatı anlamak zor mu?

Hayatı neyle ölçeceğim?

Zamanı kavanoza dolduramam. Günleri yakalayıp defterlerin arasında solduramam, günler sadece anılarımda solmakta. Yaşanan her şey önce rengini yitiriyor, sonra izleri yavaş yavaş siliniyor, öyle bir silinir ki sorasında hiç olmamış zannedersin ya öyle bir şey. Ufak bir sıyrığın geride iz bırakmadan kaybolması gibi. Yaşamak böyle bir şey. Her anı sanki o an geçtiğinde sönüp sönüp yanan, yanıp yanıp sönen bir ışık gibi, bir havai fişeğin karanlık gökte bir anlık şölenle yok olması gibi. Parlayışını mı kutluyoruz, sönüp gidişini mi, bilmiyorum.

İnanasım gelmiyor yaşadığıma. Çıkıp da biri dese hiç yaşamadın aslında, bunları hayal ettin ya ben sana anlattım ya da benim sana bunları anlattığımı hayal ettin, kökten uca delirmişsin dese, ah, bir dese, keşke dese, inanırım. İşime de gelir hem söylediklerine inanmak.

Kökten uca delirmek, hayata bağlanan köklerimin çürüyor oluşundan daha az korkutuyor beni. Fotoğraflara bakıyorum, binlercesine, kendimi tüm o günlerin gerçekliğine inandırabilmek için ve bazen tüm o günlerin gerçek olduğunu bilmek için.

Bazen takvimden gün eksilmese, sonsuza dek tek bir günün içinde yaşasam fark etmem diye düşünüyorum. Yaşamak korkutucu diye mi böyle inkara kalkışıyorum? Yaşamamak değil mi asıl korkmam gereken? İncinmeye olan korkum yaşamı değerlendirememe korkumu yeniyor her defasında.

Zamana kafa tutmak, onu yok saymak benim neyime? Bilmiyorum. Anlatacak bir şeyim yok artık. Hem de hiç kalmamacasına yok. Ne yaşanırsa yaşansın, bir film karesi gibi yabancı geliyor her an. Gözlerimi kapatıyorum, hayattan da hislerden de kaçıyorum. Yok bir şey diyorum. Yok, yok, yok. İyisin, bir şey hissetmiyorsun. Korkum, hayatımı yeniyor. Beni yeniyor.

Anlatacak tek kelimem kalmamış sahiden diyorum, kendimi kendime sayfalarca anlatırken buluyorum. Kendimi böyle böyle tanıyorum. Ya da bedenimde ve ruhumda bir şeyleri anlatacak hiç güç kalmamıştır sadece, belki gücümü toplayabilirsem, olur da yüreğimi biraz olsun iyileştirebilirsem, Kendim Dağı'nı aşabilir miyim?

Şimdilik soranlara “Hiç.” diyorum.

Hiç.

Hiç.

Hiç.

Yine de ümidimi kaybetmiyorum.

Aklım silik ve şeffaf bir hatıra kutusundan başka bir şey değil. İçine koyduğum yok olmuyor ama gizleniyor. Nasıl bulacağım onları? 

Unutmayı, kaçış olarak görüyorum. Ben çok iyi kaçıyorum.

Sormaya devam ediyorlar. Söylemeye devam ediyorum.

Ne yapıyorsun? Hiç. 

Ne yaptın? Hiç. 

Ne söyledin? Hiç.

Neyi sevdin? Hiç. 

Neyi gördün? Hiç. 

Neyi söylemek için yandın tutuştun? Hiç. 

Neyi sustun? Hiç. 

Neyi duymak istedin de söylemediler? Hiç. 

Ne dedin? Hiç. 

Kimsin? Hiç. 

Hiç.

Şimdilik.

Ben biraz nefeslenene kadar, hiç.


*https://pin.it/3T7OCGa