Susuşta Haykırış
Susarken bağırmak istediklerimiz, bağırırken korktuklarımız için.
Arkadaşım Günlük,
Sesini çıkaramadığın bağırışlara esirsin içine gizlediğin zindanlarda. Parça pinçik etmek istiyorsun demirden her bir parmaklığı. Oysa korkuyorsun, güçsüzsün sen olacağın adımlara.
Bir küçük gözyaşıyla başlarız hayatın ışığına. Korkarız olduğumuz yerden. Güvenemeyiz bizi tutan ellere. Çünkü o ellerin sıcaklığı, buz gibi yapmıştır içimizi. Kaçmak ister, fakat kaçışın mümkün olmayışına esir oluruz zamanla.
Birkaç sesle bağ kurarız insanlarla. Duyuşta anlamsız olan onca tınının arasında, bir olayın sonucuna vardırmak isteriz karşımızdakini. Pes etmeye çalışsak da ısrarla tekrarlarız başımıza gelenleri. Çünkü çabalamak, isteklerimizin asıl anahtarı sanırız.
Düşe kalka adımlarla var olmaya çalışırız bulunduğumuz yerde. Dik durmak, gücü elde etmek biliriz. Tam başaracakken aklımıza koyduğumuz her bir sahneyi, baskın ruhların kölesi oluruz. Çünkü hep vardır yönetmeyi iş bilen. Sesimiz kısılır, gözümüz yumulur, duyacağımız her bir melodi aksatılır. Bir plağın başa sarışı gibi, hep aynı ruh oluveririz kalabalıklarda.
Hiç tanımadığımız ortamlara girerek adapte ediliriz hayatın hareketine. Birkaç endişeli düşünüşün ardından, mecbur bırakılırız rutin mekanlara. Çünkü budur hep var olan ve biz de var olanın kölesi olmaya mahkumuzdur. Özgür bir haykırış, meneder bizi bizden ve bizlikten. Kafesin içindeki kuş misali, savrulduğumuz her bir tele düşman oluruz.
İçimizdeki cesuru değil dünyaya, en yakınımızdakine bile bağıramayız. Sesler kısıkken vardır huzur. Çıkan en ufak çıtırtı, depremlerin başlangıcıdır.
Ruhun, yorgun.
Sessiz sedasız sokaklarda.
Çığlığına hasret her bir adımın.
Susmaktan kısık sesin.
Bir haykırmaya dağılacak zihnindeki irin.