Uçurumun Kıyısında
Ben artık gerçekleri sevmiyorum. Kimsenin aç kalmadığı ve sevgisizlikten yastığına sarılarak uyumadığı bir hayatın hayalini kuruyorum.
Yine bir yol ayrımındayım. Hayatımın kaçınılmaz çaresizliğiyle iç içe. Çaresizlik diyorum çünkü umutsuzum bir nevi. İçinde yaşadığım şartlar bir köy evindeki yorganın ağırlıyla üzerime çöküyor, hissediyorum. Beş parasızım. Kitaplarla bezediğim evimde karnımı ancak doyurabiliyorum. Bazen o bile mümkün olmuyor. Oku adam ol, diyenler yalan söylüyor çünkü okumak da adam olmak da karın doyurmuyor.
Aylardır iş aramam bir sonuç vermiyor. Her yer tecrübe diyor, belki de beni beğenmiyorlar. Gönderdiğim özgeçmişler açılmıyor. Bir ret mesajına bile layık görülmüyorum. Sefaletimi kimse umursamıyor. Acıktığımda değil, param yettiğinde yiyorum. Çoğu zaman yarı tok geziyorum. Aç karnına okula gidiyor, aç karnına derslere giriyorum. Yemeğe gidelim diyen arkadaşlara, bu kadar yemeyin bak patates olursunuz, diye takılıyorum. Oysa aklım hep beş kuruş olmayan cebimde. Bunu da şakaya vuruyorum.
Aç da olsam kimseye yük olmamak, hiç değilse onurumu korumak istiyorum. Böylece aç döndüğüm evimde peynir ekmekle karnımı doyuyor ve başımı yastığa koyuyorum. Bazen komşular görüyor hâlimi, bir tas çorba getiriyorlar. Bu sefil dünyada iyi insanların hâlâ yaşadığını görmek sıcacık bir tas çorbadan daha fazla içimi ısıtıyor. Yine de suçlamıyorum hayatı. Herkesin yaşaması gereken bir hayat var ve benim de payıma bu düştü, diyorum. Aklımca kendimi avutuyorum. Kendimi avutmakla unutacağımı sanıyorum.
Bazı zamanlar geçmişi düşlüyorum. Yemyeşil yaprakların arasına uzanan salıncağımı ve beni hızla sallayan babamı. Annemin elime tutuşturduğu tostları... Özlemle yanıyorum ve o an yağmur yağsın istiyorum çünkü o anki gözyaşlarımın ancak yağmurla saklanabileceğini biliyorum. Ben geçmişi düşleyince hep yağmur yağsın istiyorum. Çaresiz ve yarı tok yattığım yatağımda beni saracak bir kucak arıyorum. Yalnızım ve bunu yüksek sesle söyleyemiyorum. Hâlâ bir çocuk gibi, söylersem gerçek olacağına inanıyorum.
Ben artık gerçekleri sevmiyorum. Kimsenin aç kalmadığı ve sevgisizlikten yastığına sarılarak uyumadığı bir hayatın hayalini kuruyorum. Ama hayal kurmak, hayatın güzelleşmesine yetmiyor. Çaresizliğimin üzerini sonbahar yapraklarıyla örtmüyor. Hayat, kabullenmeyi ve içinde iyi kalan ne varsa kaybetmeyi öğretiyor. Yıllardır aradığım iş, okulumu devam ettirme çabam, yarı tok gezdiğim günler beni bu yol ayrımına sürüklüyor. Hep korumak istediğim onurum bavuluyla beni terk ediyor çünkü, dediğim gibi, çaresizim artık ve aklıma başka bir yol gelmiyor.
Gariban babamın tek mirası olan onurum ve annemin saçlarımı okşadığı çocukluğum bu yol ayrımında, elimi bir çantanın içine uzatmamla uzaklaşıp gidiyor ve uçuruma bir kala ben yine yağmur yağsın istiyorum.