Yaşamın Nefesten İbaret Oluşu

"Al ve ver. Basit bir kural fakat aslında zararlı."

İnsan hayatının her döneminde çeşit çeşit bunalımların evrelerine yani bilimsel olarak adlandırmak gerekirse "depresyon"a girer. Yapılması gereken ilk durumlardan biri hızlı bir şekilde ilk önce bir psikolog yardımı almamızdır.

Ben size burada depresyona giren ve kendini depresyonda olmadığını/olduğunu düşünen bir insanın psikolog tedavisi veya herhangi bir ilaç tedavisi almadan yaşayacaklarını anlatacağım.

İşte karşınızda "Yaşamın Nefesten İbaret Oluşu."

Şimdi olabildiğince sakin kalmanızı ve rahatlamanızı istiyorum. Zihninizin derinliklerinde kalan negatif partikülleri azaltmaya veya en azından bilgisayardaki gibi uyku moduna almaya çalışın. Çünkü depresyonun derinliklerine ineceğiz. Eğer ki kötü bir ruh halindeyseniz daha iyi olana kadar okumayı bekletebilirsiniz. "Ben kötü hissediyorum ama yine de dayanabilirim." diyorsanız eğer cesaretinize hayranım.

Hayat her zaman gelgitleriyle ünlü olan deniz ve şehirden uzaklaşmış balıkçı teknesi gibidir. Balığınızı tutmak ve yemek uğruna çıktığınız sabırlı yolculuğun zorluklarıyla karşılacağınız gelgitlere göğüs gererek hayatta kalma mücadelesi verdiğiniz bir an. Fakat yanınıza en önemli etkenlerden biri yok. Yemek ve su. Şimdi olduğumuz dönemde çokça stresli anlar ve depresyona gireceğimiz anların sayısı oldukça fazla. İster bir şeyin peşinde koşun, ister evli olun, ister bekar olun, ister hiçbir şey yapmayın. Hayatın gelgitleri sizi nerede olursa olsun bulur. Önemli olan teknenize yeteri kadarınca su ve yemek olmasıdır. Yani olduğumuz duruma yorarsak eğer antidepresanlar. Bunlara ihtiyaç duymayan ve belki de bunlarsız hayatın getirdiği zorluklarla mutlu olan, bunlarla başa çıkmayı seven insanlar vardır. İşte burada devreye giren şeylerden biri "sadece nefes almak" oluyor. Ne yaparsanız yapın veya ne kadar yakınırsanız yakının olduğunuz yerde süren kaos sadece zihninizin berraklığını ve yaşam enerjisini sömürür.

(Al ve ver. Başka yok.)

Yardım almaktan çekinen, duygusallığı gereğinden fazla benimsemiş, konuşmak isteyen fakat konuşacak kimsesi olmayan, konuşsa da anlaşılamayacağını düşünen arkadaşım. Emin ol bir arabanın ne zaman ve nerde olursa olsun alıcısı varsa, seni de mutlaka anlayacak ve fikirlerine ortak olacak birileri çıkacaktır. Aksi takdirde olduğun ön yargılarla ve zihninde ki karanlıkla ne kadar vakit geçirirsen o kadar ona alışmış olursun. Benim bir sözüm vardır;

"Depresyon kadın gibidir. Kıskançtır. Sana sahip olduğu zaman bırakmak istemez. Sana da zor gelir ona da."

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yataktan kalkışınızın ilk anı. Bu evrede kalkıp yüzünüzü yıkıyorsunuz. Aynaya bakmaya mecaliniz yok. Havluyla suratınızı rastgele silip bir an önce ummadığımız kahvaltınızı mecburen yapmak zorunda kalıyorsunuz. Başlarda tüm vücut depresyonun başlattığı evreye hakim olmaya alışık olmadığı için klasik uyarılar vermeye devam ediyor. Açlık hissiyatı, yorgunluk, asosyal bir insan için bilgisayar da gezmek, sosyal bir insan için dışarı çıkma isteği. Bunlar başta uygulandığında aslında depresyona istemsizce meydan okuyorsunuz farkında değilsiniz. Hiçbir şey olmasa bile yapmayı sevdiğiniz bir şeyleri yapmaya devam ettiğinizde hormonlarınızı dengeli tutmaya devam ediyorsunuz. Bu iyi bir şey. Fakat gelelim ki bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz. Hadi baştan alalım.

Sabah kalkıyorsunuz. Yine aynı olmayan mecalinizle yüzünüzü hızlı bir şekilde yıkayıp mutfağa geçiyorsunuz. Artık mutfağa geçtiğinizde bir şey hazırlamak zor geliyor. Bir şeyler yemek, bedenen aktivitelerde bulunmaya çalışmak, zihninizi yormak size eziyet geliyor bedensel aktivite yaparken. Bu yüzden mutfakta bulabileceğiniz en basit şeylerle kahvaltınızı yapıyorsunuz. Ancak beden bundan daha fazlasını istiyor. Siz umursamıyorsunuz. Doyduğunuzu ve yeterli olduğunu düşünüyorsunuz. Sonrasında ise size en mantıklı gelecek şeyi yapıyorsunuz;

Yatağa yatmak ve gerçeklikten uzaklaşmak.

(Zzz...)

Bunun başta size ne kadar iyi geleceğine inanamazsınız. O kadar güzel bir hissiyat veriyor ki. Yatağa yattınızda sadece müzik dinlemek, telefonda gezinmek ya da uyumak. Fakat maksimum iki veya üç gün sürüyor. Sonrasında artık bedeniniz gereken vitaminleri, hormonları alamadığı için de dengesizlikler ortaya çıkmaya başlıyor. Bundan sonra olacak her şey depresyonun size getirdiği yeni arkadaşlar. "Anksiyete, uyku bozukluğu, panik ataklar, yeme düzensizliği ve daha bir çok şey." Peşinizden ayrılmayacak şekilde sizi takip ediyor olacak.

Uyku bozukluğu dediğimiz durum vücudumuzun biyolojik saatini değiştirerek gerekli olan gün ışığını yeterli şekilde alamadığımızdan kaynaklanan hormonal bozukluktur. Düzeltilmesi mümkündür. İlaçlı tedavi sağlanırsa daha güzel bir şekilde yanıt alırsınız. Ancak ilaçsız tedavide tek ilacınız "kendi iradeniz" olur. Tabi ki de bunun yanlarında fiziksel olarak baş ağrıları, halsizlikler, unutkanlık, ışığa duyarlılıklar gibi pek çok etken karşımıza çıkar.

(Beynine dokunamazsın ama o sana dokunabilir.)


Anksiyete dediğimiz durum ise bunların annesi olarak kabul edeceğimiz bir durum diyebiliriz basitçe. Anksiyete geniş bir hastalığın veya hastalıklarım genel adıdır. Kişinin kendisine has belirlediği durumlardan ötürü psikolojik olarak onlara karşı aşırı duyarlı olma durumudur anksiyete. Kontrol altına alınmazsa ileride kötü sonuçlanabilecek birden fazla sorun ortaya çıkarır. Fakat unutmayın;

"Sonuçlar ne olursa olsun irade her zaman sizin elinizde. Yavaştan ve ağırdan alarak tüm psikolojik etkenlerinizi yıkabilirsiniz. Hiçbir bina sonsuza kadar yukarı çıkmaz. Tepesi mutlaka bir sondur. Önemli olan sabredip tırmanmaktır."

Yeme düzensizliği çok önemli bir hastalıktır. Çünkü bunu alışkanlık haline getirdiğimizde hayat boyu belki de önemli olabilecek meyve/sebze/yemekleri alamayacak hale geliyoruz.

Fakat başka bir tür de olarak obezite dediğimiz bir durum var. Yani gereksiz yeme alışkanlığı. Bu bir hastalıktır. Kısaca açıklamak gerekirse aşırı yemek yeme durumu vücudumuzun hormonal dengelerini karşılayamadığımız için mutluluğu, rahatlığı, sevgiyi yemekte arama özelliğidir. "Tıp dergisi Lancet'te yayımlanan bir araştırmaya göre dünyada bir milyardan fazla kişi obez ve 2022 verilerine göre bu kişilerin yaklaşık 880 milyonunu yetişkinler ve 159 milyonunu ise çocuklar oluşturuyor. Çocuklarda ve ergenlerde obezite oranı 1990'dan bu yana dört katına çıktı."

(bkz:https://www.bbc.com/turkce/articles/cyrz65488jmo.amp)

Ne kadar yemek yememek de bir hastalıksa, aşırı yemek yemek de bir hastalıktır. Hayatı sadece nefes al ve ver şeklinde yaşamanın en büyük etkenlerinden biridir obezite.

Unutmayın arkadaşlar. Hayat ne kadar kötü olursa olsun "her gecenin bir gündüzü, her gündüzün de bir gecesi vardır." Bu yaşadığımız hayatta her şey bir denge üzerine kuruludur. Ne kadar kaotik bir yapı üzerinde yaşayıp böyle devam etse de elimizden gelen tek şey bu kaotik düzende "dengeyi" bulmak.

Sigaraya bağımlıysanız ve içmeyi kendi iradenizle durduramıyorsanız spor yapabilirsiniz. Özellikle koşu ve ciğerlerimizi çalıştıran aktiviteler. Tabi ki sigara içtiğiniz için ekstra gününüz zorlanacak. Fakat bir nebeze de olsa kendinizi hiçbir şey yapmadan oturup sigara içen kadar kötü düşürmeyeceksiniz. Matematik de bir kural vardır;

" (+) + (-) = (hangi değerin büyük olduğuna göre bakılıp işlemde büyük olanın işareti koyulur)"

Yani artılarınızı ne kadar fazla tutarsanız eksilerinizi azaltırsınız. Eksileri ne kadar azaltırsanız da size o kadar faydası olur. Bu hayatta özellikle yaşadığımız dönemde sevdiğimiz şeylerden vazgeçebilme durumu çok sık karşılaştığımız bir durum. Yaşamımız gereği hayatta kalmak için çalışmalıyız ve bu çalışmanın ardından kendi hayatımıza da odaklanmalıyız. En önemli hayat kurallarından biridir. İşe, kendimize ve sevdiğimiz insanlara vakit ayırmak. Bunları bir bütün olarak hayatta tutmalıyız.

Sevgili arkadaşlar bu yazdığım yazı umarım size bir katkıda bulunmuştur. Kendinizin lütfen değerini bilin. Hayatta yaşamamız gereken ve görmemiz gereken milyonlarca anı var. Vermemiz ve almamız gereken kat trilyonlarca nefeslerimiz var. Siz siz olun hala nefes alabiliyorken, kalbiniz atabiliyorken vazgeçmeyin. Sizden tek isteğim bu.