Gangster Filmlerini Neden Seviyoruz?
Çıkışından beri gangster filmleri en popüler film türlerinde biri. Fakat şiddet, suç ve kötülük içeren filmleri niye bu kadar çok seviyoruz?
Suçlu ve yasa koruyucu arasındaki sosyal ikilik gangster filmlerinin en temel yapıtaşlarından biri. Şiddet içerikli bir efsane oluşturur esasen, çoğunlukla tarihsel değeri ile hatırlanan zamanlara referans olur, Vahşi Batı filmlerinin modern versiyonudur bir nevi.
Hollywood, gangster filmlerinin çıkış tarihi olan 1920'lerde içinde bulunduğu krize rağmen, zamanın yeni trendlerine ayak uydurabildi ve çeşitli ciddiyette suçları ve bu suçların gerekleştiği mekanları sık sık konu alır oldu. 60'larda ve sonrasında gelişen kültürel rölativizm ile beraber gangsterlere duygusal bir yön kazandırıldı, şiddet ile drama beraber görülmeye başlandı.
Suç ve gangster filmleri özellikle sanatsal sürecin ve kişisel sosyal tecrübelerin birbirinden ayrılamayacağını gösterir. Bu filmlerdeki suçlu karakterlere karşı hissedilen iğrenme veya şiddet ile empati bir arada var olmakla beraber şiddet yanlısı ve karanlık insanları zaman zaman iyinin yanında olarak da gösterir, iyi ile kötünün sınırlarını test eder. Senaryolar suçluların aktiviteleri üzerine odaklanır, aynı zamanda hırsızlık, insan kaçırma veya yaralama gibi suçların başarısının karşısında duran ve halkın adaletinin ve iyinin gücünü temsil eden kahraman polis vardır. Zaman zaman polisin de aslında yasa dışı aktivitelerde yer aldığını görürüz, dolayısıyla izleyici olarak karakterlerin iyiliği ve kötülüğü üzerinde olan beklentilerimiz iyice yerle bir olur. Kime güvenip güvenemeyeceğimizi bilemezken senaryoda suçlu ve kötü olarak gösterilen karakterler o kadar da kötü görünmemeye başlar.
Mafya mitolojisine olan ilgi ile Corleone ailesi modern zamanın en bilinen imgelerinden biri haline geldi. Gangster türünde aile efsanevi kahramanlardan oluşuyor, maskulenlik ve güç, kontrol ve korkunun yokluğuyla he dengeleniyor hem de harlanıyor. Karmaşık karakterler artık fiziksel değil de ruhsal bedeller ödüyorlar. Kader ve seçim soruları soruluyor bir yandan, karakterler ne kadar kendi seçimleri ne kadar içine doğdukları ortam sonucunda bulundukları yerdeler. Yüzyıl önceki ilk mafya filmlerinden daha içe bakan, daha kendinin bilincinde olan karakterler ve filmler ile baş başa kalıyoruz.
The Godfather filminde Don Vito Corleone karakterini canlandıran Marlon Brando filmin mafya ile ilgili değil şirketlerin ideolojisi ile ilgili olduğunu, dolayısıyla Don Vito'nun diğer iş adamlarından farklı olmadığını ve diğer endüstrilerden farklı taktikler kullanmadığını söyledi. Sonuç olarak gangster filmleri gücün nasıl onu halihazırda elinde tutanlar tarafından kötüye kullanıldığının metaforu ve bu yönünü günümüzde de korumaya devam ediyor.
Ancak değişen bir şey varsa o da şedditin resmedilişi, türün ilk örneklerindeki gibi iyi ve kötü arasında veya suçlu ile polis arasındaki savaş bağlamında görmüyoruz şiddeti. Şiddet finansal bir strateji olarak veya ihaneti cezalandırmak için kullanılıyor artık. Filmdeki kötü adamlar zavallı ve trajik ölümler ile cezalandırılıyorlar, karikatüristik bıyık bükme ve ilahî adalet gibi temalar görmek gittikçe nadirleşti. Onun yerine Scarface'de Tony'nin yarası gibi içindeki şeytanların ve deliliğin manifestosu fiziksel görünümüne yansıyor. Gangster filmlerini de o yüzden bu kadar çok seviyoruz: bu kadar kompleks, zaman zaman istemeseniz bile empati hissettiğiniz ve ekranlarınızda gördüğünüz en bencil karakterin bir sonraki maceralarını izlemek, hatta metaforik olarak ayak izlerini takip etmek hiç birimizin reddedemeyeceği bir teklif.