Deniz'i İzlemek

Denizi yalnızca tatilde gören bir insanın, deniz karşısındaki tutumu.

Bazen ağır geliyor yüreğim bedenime. Çekip gitmek istiyorum bir anda hiç kimselerin beni bulamayacağı bir yere. Veyahut şöyle denize karşı oturmak tepelik bir yerde, izlerken denizi, açıp en sevdiğim şarkıları dinlemek gün ayıncaya kadar. Sanki bunu yapsam, o gece içimde dışımda her ne varsa, her şeyi oracıkta halledecekmişim gibi geliyor bana. Çekip gitmeyi başaramadım pek fazla şu ana kadar. Çünkü ne çekip gidebileceğim bir yer biliyordum, ne de arkamda bırakacağım insanları bırakmayı göze alabiliyordum. Ama diğer ihtimal? İşte o olabilirdi.

Yaşadığım şehirde ne deniz ne de hiç kimsenin beni bulamayacağı bir yer var. Belki vardır, ben bilmiyorumdur. O yüzden kimselerin beni bulamayacağı bir yere gitme düşüncesini rafa kaldırdım. Denize karşı oturma düşüncesi ise gayet imkanlıydı ve deneyimleme şansım oldu bunu. 2-3 günlüğüne Antalya’ya gittim. Ankara’nın havasına oranla çok daha sıcak ve bunaltıcı geldi bana havası. Ben Ankara insanıyım, orada bunu daha net anladım. Ankara’mı, oturduğum caddeyi, sokağı, evi, odamı... Hepsini ayrı ayrı ve sebepsiz bir şekilde çok özledim o süre boyunca. O 2-3 günlük tatilde dahi burnumda tüttü Ankara’nın o tezek kokan, o her mevsim kapalı olabilmeyi başaran havası. Yine de tatildeydim, 2-3 gün boyunca dilediğimi yapabilecektim. İlk iş, bu anlattığım denize bakarak yüreğimin bedenime ağır geldiği her şeyi orada halletmekti.

Gece vaktiydi. Denizi gören bir tepede, tamı tamına hayalimde olan bir yerdeydim. Şarkılarımı açacak, denize bakacak ve oracıkta düşünecektim her şeyi. Ve oradaydım işte! Gün doğuncaya kadar oturmadım elbet fakat o bahsettiğim tepede, şarkılarımı dinlemenin eşiğinde ve denizi izlemenin bir adım uzağındaydım.

Yaklaşık 1 saat kadar oracıkta kaldım. Denizi izlemek tam da düşlerimde kurduğum gibiydi. O tepede oturuşum, arkadan sevdiğim şarkıları açışım, denizi izleyişim... Hepsi tam olarak hayalimin gerçeğe yansıması gibiydi. Ve sanki bütün kederimi o anda alıp kendi derin sularına katıyordu deniz. Öylesine kudretliymiş gibi gelmişti bana. Şansıma o gün dolunay da vardı ve tam denizin tepesindeydi. Ay’ın şavkı da vuruyordu ve denizin hafif dalgalanmasını görebiliyordum. O anda, bu denize her kederlendiğimde gelemeyeceğim aklıma geldi. Hüzünlendiğim vakitler, yüreğimin bedenime ağır geldiği vakitler gelemeyecektim örneğin buraya. Ancak yaz ayları için para biriktirip gelebilirdim. Ne yani, şimdi ben kederlendiğimde, hüzünlendiğimde, yazı mı bekleyeceğim buraya gelebilmek için?

Ve orada yalnız olduğumu anımsadım. Nedensiz, ne zaman deniz görsem, bana yalnızlığımı hatırlattı şu zamana kadar. O anda da hatırlatmıştı. Şu anda ne yalnızlığımın ne de beni insanların anlamayışının bana koyan bir tarafı yok. Çok fazlaca durmuyorum eskisi kadar bu durumların üzerinde. Alıştım belki de, ya da alışmak zorunda kaldım. Bu düşünceleri kederlenmek için anımsamamıştım. Yalnızca aklıma geldi öylece bir anda. Yoksa yalnızlığımdan şikayetçi de değilim. Beni anlayan bir insan olmasa, yalnız kalmışsam bundan ne zarar? Sonuçta insanlığımı kaybetmedim ya!