Geçmiş II

Küçük Victoria, geçmişini hatırlamaya devam ediyor.

Minik kız annesine biraz daha baktıktan sonra bir şeyleri fark ediyor gibi olmuştu sanki. Hatırlıyor muydu ne olduğunu? O gün neler yaşadığını hatırlayabilecek miydi? Sonunda en azından herhangi ufak bir şey de olsa bazı detayları hatırlayabilecek miydi? Anıları ona geri gelecek miydi? Bunu daha bilemezdi bu fani minik. Fakat ona daha gelmeyen anılarına rağmen yüreği saklayamıyordu ondan hiçbir şeyi. Bir üzüntü minik kalbini kaplıyor, baygın bedenini sarsıyordu.


Gözlerinden birkaç damla yaş dökülürken hatırlıyordu. Babasının gidişini ve pişmanlığını hatırlamıştı önce. Her zaman olduğu gibi erkenden kalkmışlardı o gün de. Babası iş için dışarıya çıkarken onu hep yaptığı gibi varlıklı bir ailenin kızına yaraşır şekilde uğurlamıştı. Ablasının dersleri ile meşgul olduğunu hatırlıyordu o gün, annesi ise evrak işleri ile uğraşıyordu. Victoria ise göl kenarında tek başına oynamıştı. Her zaman olanlar oluyorken, her şey normal ilerlerken bir şey olmuştu.


Annesinin babasının yüzü ile sertçe birleşen elini hatırladı bundan sonra. Neden vurmuştu ki adama? Daha sonra hatırladı o kadını. Babasının yanında eve getirdiği kadın. Ardından babasının o kadınla birlikte gittiğini hatırlıyordu minik Victoria.


Kadının yüzü ise çok az hatrına geliyor gibi olmuştu. Yalnızca Sanchez ailesinin sattığı elmas döşeli bir saç tokası vardı kadının saçında. O günden sonra babasını bir daha görmemiş hatta onun adının anıldığını bile bir daha duymamıştı.


Anılar aklına doluştukça nefesi kesildi bir an fakat toparlanması gerekiyordu. Şu anda onları yarı yolda bırakan birinin arkasında üzülecek durumda değildi. Daha önemli bir mevzu vardı çözülmesi gereken.

"Anne, ablam nerede?" diye tekrarladı sorusunu Victoria.

Kalbi bir güvercinin kanat çırpısı gibi hızla atıyor, midesi kasılmaya başlamıştı. Babasını kaybetmişti, ablasını kaybedemezdi. Annesinin çalıştığı zamanlarda ona annelik etmiş, her derdiyle ilgilenmiş ablasını kaybederse, buna dayanamazdı. O olmazsa yaşamın anlamı kalmazdı. Victoria'nın yüzü bembeyaz kesilmişti. Hayatında hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu.

"Güvende."

Annesinin sesi boğuk çıkıyordu.Annesi zoraki gülümsemesini silmiş, kapıya bakıyordu. Gözlerinden anlaşıldığı kadarıyla birinin gelişini bekliyordu. Ablasının o kapıdan gireceğini mi düşünüyordu? Victoria tekrar kalkmaya çalıştığında annesi onu serbest bıraktı. Küçük kızının omzuna gelen saçlarını toplamak için uzanan genç kadının eli Victoria'nın saçlarına ulaşamadan ittirildi. Küçük kız öyle endişeliydi ki annesinin elini ittirdiğini bile fark etmemişti.

Ayağa kalkıp kağıttan yapılmış pencereye yöneldi. Dışarıda her şey sakindi. Görünürde hiçbir canlı yoktu. Her zaman kalabalık olan konakta kimsenin olmaması hayre alamet değildi fakat kalabalık olmasının da Victoria'yı iyi hissettirip hissettirmeyeceği muallaktı.

Victoria'ya göre iki seçenek vardı. Ya güvendelerdi ya da henüz felaket her neyse onları bulmamıştı. Henüz bulamamıştı. ​Victoria arkasını dönüp son kez annesine sordu.

"Ablam nerede?"

Victoria'nın sesi kendisinden beklenmeyecek kadar sert ve kararlıydı. Endişesini gizlemeye gayret ediyordu ki zaten yıkılmanın eşiğindeki annesi daha fazla yara almasın. Ancak planladığı gibi olmamış, annesini korumaya çalışırken incitmişti. Bu da anı ona bir olayı anımsatmıştı ancak düşünecek ne zamanı ne de hevesi vardı.

 Annesi daha fazla dayanamayıp gözyaşlarını boğuldu. Hıçkırıkları Victoria'nın kalbini acıtıyordu ancak annesinin yanına gidip onu teskin edemiyordu. Olduğu yere çakılıp kalmış, hiçbir şey düşünemiyordu. Her daim güçlü gördüğü annesi birden yıkılmıştı. Her türlü zorluğa göğüs germiş, yıllarca türlü sorunlarla mücadele etmiş ancak evlatlarına zarar geleceği korkusuyla perişan olmuştu. Yoksa bu korku değil miydi? Ablasına ne olmuştu da savaşçılığıyla ün salmış annesi bu denli parçalanmıştı?

İlk bölüme buradan ulaşabilirsiniz.