Hiçbir Şey Duymak İstemiyorum
"-Yaşamak isterken delice, ölümü özledim anne." diyor Ahmet Kaya. Bu makalenin tek cümlede özeti, bu cümledir.
Tahammülüm yok hiçbir ses duymaya. Tek bir ses bile duymak istemiyorum. Yoldan geçen araba sesleri, ağaçtaki kuş sesleri, sokaktan geçen insanların konuşmaları, telefonuma gelen mesaj sesleri hatta en sevdiğim şarkılar bile rahatsız ediyor artık beni. Kulaklarımı kapatmak istiyorum dünyaya. Doğmadan önce ne duyuyorsam, onu duymak istiyorum. Tek bir çıt sesine dahi tahammülüm yok. Kendi iç sesim dahi rahatsız ediyor beni. Ölüm sessizliği içerisinde yer almak istiyorum ama bu da ölmeden mümkün değil. Yaşamayı seviyorum, fakat bir anlamda da ölmek istiyorum. Çelişkiler içerisinde yaşıyor olmak daha da çok yoruyor beni ve bu çelişkilerin “Ç” sini bile duymak istemiyorken, ben hepsini duyuyorum, duyumsuyorum.
Bazı zamanlar gerçekleştirmeye çalışıyorum bunu, oturuyorum yere. Dayıyorum sırtımı kalorifere ve bacaklarımı göğsüme sıkıca çekerek, avuç içlerimle kulaklarımı hiç ses duyamayacağım bir biçimde kapatıyorum. Geceleyin en kör saatlerinde, hiç sesin olmadığı vakitlerde dahi bu yöntemi deniyorum kendimce. Fakat bu sefer de kan dolaşımımın sesini duyuyorum. Ona dahi tahammül edemiyorum. Kesilsin, duymayayım istiyorum. Ve düşüncelerim bir bıçak gibi batıyor bütün bunları düşününce. “-Ben” diyorum, “-Ben nasıl olur da böyle düşünürüm? Ölmeyi mi arzuluyorum sahiden? Yok olmayı, hem de daha hiçbir şey başaramamışken? Hah! Sanki ne başarabileceğim ki öyle değil mi?” Ama yine de insanın içine oturuyor ölmek. Arkasında bir şey bırakamadan toprak olma fikri ürkütüyor beni. Keskin bıçak, yarıyor düşüncelerimi ve utanç duyuyorum düşündüklerimden. Fakat alıkoyamıyorum kendimi. Her düşünüşümde bir bıçak yarası ve bolca utanç kazanmama rağmen, durduramıyorum kendimi. Çünkü dedim ya, tahammülüm yok hiçbir ses duymaya.