Angela Carter ve Peri Masalları
Feminist Postmodernizm'in öncü kadını
Çocukluğumuzun başucunda duran, prenseslerin kurtarılmayı beklediği, iyiliğin her zaman kötülüğe galip geldiği o büyülü peri masallarını bir anlığına unutun. Şimdi o masalların perdesini aralayıp, karanlık, cüretkar ve feminist bir bakış açısıyla yeniden yazıldığını hayal edin. İşte İngiliz yazar Angela Carter, 1979 yılında yayımlanan devrimci eseri "Kanlı Oda" (The Bloody Chamber) ile tam olarak bunu yapıyor. Carter, bilindik masalların temel taşlarıyla oynayarak onları kadınların arzularını, güçlerini ve karanlık yönlerini keşfeden gotik birer manifestoya dönüştürüyor.
Geleneksel peri masalları, genellikle pasif, itaatkar ve tek boyutlu kadın karakterler sunar. Bu karakterlerin mutluluğu, bir prensin ya da soylu bir erkeğin gelip onları kurtarmasına bağlıdır. Carter ise bu anlatıyı yerle bir eder. Onun masallarındaki kadınlar, kurtarılmayı beklemezler; kendi kaderlerini, arzularını ve hatta canavarlıklarını kucaklarlar. Carter için masallar, ataerkil toplumun kadınlara dayattığı rolleri ve beklentileri nesilden nesile aktaran kültürel kodlardır. "Kanlı Oda" bu kodları kırarak, kadın karakterlere eylemlilik ve ses verir.
Kanlı Oda
Kitaba adını veren ve "Mavi Sakal" masalının bir uyarlaması olan "Kanlı Oda", bu feminist yeniden yorumlamanın en çarpıcı örneklerinden biridir. Orijinal masalda merakının kurbanı olan ve cezalandırılan kadın, Carter'ın anlatısında karmaşık bir iç dünyaya sahip genç bir piyanisttir. Zengin ve gizemli Marki ile evlenerek onun şatosuna taşınan genç kadın, kocasının kendisine yasakladığı odaya girme merakına karşı koyamaz.
Ancak Carter'ın kahramanı, sadece meraklı bir kurban değildir. Marki'nin zenginliği ve gücü karşısında hem büyülenir hem de bir meta gibi alınıp satıldığının farkındadır. Yasak odaya attığı adım, sadece bir itaatsizlik eylemi değil, aynı zamanda kendi cinselliğini ve kocasının karanlık doğasını anlama arayışıdır. Ve en önemlisi, orijinal masalın aksine, onu celladının elinden kurtaran bir erkek değil, attan daha yabani, güçlü ve kararlı annesidir. Bu son, ataerkil düzenin kurtarıcı erkek mitini yıkarak, kadınlar arası dayanışmanın ve gücün altını çizer.
Kaplanın Gelini
"Güzel ve Çirkin" masalının bir başka yeniden yazımı olan "Kaplanın Gelini" (The Tiger's Bride), Carter'ın feminist vizyonunu daha da ileri taşır. Bu hikayede "Güzel," babası tarafından kumarda "Canavar"a kaybedilir. Ancak bu "Güzel," pasif bir şekilde kaderine razı olmaz. Canavar'ın mekanik bir otomat olmadığını, yaşayan, nefes alan ve arzulayan bir varlık olduğunu keşfeder.
Hikayenin dönüm noktası, Güzel'in Canavar gibi olmak için kendi insanlığından vazgeçtiği andır. Canavar ondan giysilerini çıkarmasını istediğinde, Güzel de ondan kendi "derisini" yani insan görünümünü çıkarmasını talep eder. Sonunda, Güzel de bir kaplana dönüşerek kendi hayvani doğasını ve gücünü kucaklar. Bu dönüşüm, kadının toplum tarafından dayatılan "güzellik" kalıplarından sıyrılarak kendi özünü bulmasının güçlü bir metaforudur. Carter, kadının kurtuluşunun erkeğin insana dönüşmesiyle değil, kadının kendi içindeki "canavarı" özgür bırakmasıyla mümkün olabileceğini ima eder.
Kurtlar Sofrasında
"Kırmızı Başlıklı Kız" masalının cüretkar bir yorumu olan "Kurtlar Sofrasında" (The Company of Wolves), masumiyetin ve tehlikenin iç içe geçtiği bir anlatı sunar. Carter'ın Kırmızı Başlıklı Kızı, ormanda yürüyen saf bir kız çocuğu değildir. O, kendi cinselliğinin farkında olan ve kurdun tehlikeli cazibesine karşı koymayan genç bir kadındır.
Kurtla karşılaştığında korkup kaçmak yerine, onunla bir iddiaya girer ve bilerek kaybeder. Büyükannesinin evine vardığında ise onu bekleyen kurda teslim olmak yerine, durumu kendi lehine çevirir. Soyunur, kurdun yatağına girer ve onu baştan çıkarır. Hikayenin sonunda "kurtla birlikte uyuyan kız, kurttan korkmaz" cümlesi, kadının kendi arzularını ve karanlık yönlerini kabul ettiğinde, ataerkil dünyanın "kurtlarından" korkmasına gerek kalmayacağını vurgular.
Angela Carter'ın "Kanlı Oda"sı, peri masallarının pembe panjurlu dünyasını ateşe veren, kışkırtıcı ve unutulmaz bir eserdir. Carter, bu masalları yeniden anlatarak, kadınların nesneler değil, kendi hikayelerinin özneleri olduğunu ilan eder. Onun karakterleri, ataerkil baskılara boyun eğmek yerine, kendi kanlı odalarının kapılarını sonuna kadar açar, canavarlarıyla yüzleşir ve kendi kurtuluşlarını yazarlar. Bu yüzden "Kanlı Oda," sadece bir masal kitabı değil, aynı zamanda edebiyatın en güçlü feminist manifestolarından biridir.