Bir Garip Şiir

Bu ne garip şiirdir?

Edebiyatın yapı taşlarından olan şiir denilince aklımıza neler gelir? Kafiyeler, söz sanatları, aşk, ölüm, ayrılık, doğa, süslü cümleler ve daha niceleri. Şiir zaman içinde muhtevasını değiştirse de belli şeyler hep sabitti. Memleket de anlatsa aşk da anlatsa, heceyle de yazılsa aruzla da yazılsa şiir hep özenle seçilen ruha hitap eden bir türdü. Sonrasında 1940 yıllarında üç kafadar şiire bambaşka bir boyut kazandırdılar. Onlar Edebiyat ve şiirdeki her şeye karşı çıktılar, hedefleri ise bundan önce yazılandan bambaşkasını yazabilmekti ki öyle de oldu. Peki kim bu adamlar ve şiire ne yaptılar?



Derslere ''OMO'' diye kodlanan üç kafadarımız: Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu. Aslında her şeyi başlatan ilk o şiire bakmalıyız: Kitabe-i Seng-i Mezar (1938)

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
II
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
III
Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir ruzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."


Aslında pek de bir şey anlatmamıza gerek kalmayan ve akımın anlayışını yansıtan bu şiir o dönemde oldukça garip karşılanmıştır ki daha sonra bu üç isimin şiirlerinin yayınlanacağı kitabın ve temsil ettikleri akımın adı olmuştu ''Garip''. Onlara göre şiir aruzdan ve kafiyeden arındırılmalı, şiirden anlaşılmayacak ifadeler kaldırılmalı ve resim ve müzik gibi diğer sanatlardan ayrılmalıdır. Kuralsızlığı kural edinen şairlerimiz şiiri gündelik hayata indirgemiş, şiirde kullanılmayan -nasır gibi- şiirde bayağı duran kelimeleri kullanmayı tercih etmişler ve şiirde ''anlamın'' önemini vurgulamışlardır. Halk deyişlerine ve folklora yer vermiş, o zamana kadar şiirimizde görülmeyen Sürrealizm, Dadaizm ve Nihilizm'den etkilenmişlerdir. Şairlerimiz ''şairaneliğe'' karşı çıkmış, toplumsal eleştirilere yer vermiştir. Şiirlerinde ironiye yer vermiştirler.

Orhan Veli, tıpkı Yakup Kadri gibi İstanbul'u anlatmayı tercih etse de onun şiirinde İstanbul; gündelik yaşamdan, meyhanelerden, sıradan insanlarından ve köprü altından anlatılır. Akımın en önemli temsilcisi olan şair, şiirimizi sokağa taşımış, gerçek insanları şiirde başrol yapmıştır. 1945' yılında şiirdeki anlayışı yumuşamış ve hece ölçüsüyle şiirler yazmaya devam etmiştir. Kendisini soranlara da şiiriyle anlamıştır kim olduğunu.

Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra-i meşhurunun mübdii ..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne ile babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz Kralı kadar
Mütevazıyım,
Ne de Bay Celâl Bayar'ın
Ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.


İşte öyledir şiir anlayışı dümdüz cümle kurar gibi. Bazıları onların bu şiirlerini şiir olarak görmese de onlara göre şiir anlamda olan, kalbe değil akla hitap edendir. O ana kadar şiirde hiç olmayan bit şeyi anlattıkları için de ''I. Yeni'' diye isimlendirilmiştir. Bu üç arkadaş ilk şiirlerini ''Varlık'' dergisinde yayımlamış ve sonrasında bu akımla da şiire bir devrim yapmışlardır. Orhan Veli'nin ölümüyle Oktay Rifat ve Melih Cevdet yollarını ayırmış ve akım sona ermiştir. 1940-1950 yılları arası etkisini sürdüren ve şiire yeni bir bakış açısıyla o ana kadar olan her şeyden farklı, kendine münhasır anlatımı ve tekniğiyle yazılan şiirler edebiyatın gerçek insan ve dertlerini yansıtan hayatın gerçekliğini ''güzellik'' kalıplarının dışında içinde barındıran halleriydi. Bu Garip akım, Orhan Veli'nin garip ölümüyle de son bulmuştu.