Çin Nasıl Ekonomide ABD ile Yarışabiliyor?
Çin'in ekonomi konusunda bu kadar gelişmesini inceleyebilmek için Çin'in kültürel ve insanının özelliklerinden bahsetmemiz gerekmektedir. İnsanı oldukça çalışkan, az ile yetinen, devlete karşı çok bağlı olan ve ailesine oldukça bağlı özelliklere sahiptir. Aynı şekilde Çin'in olduğu bölge oldukça verimli arazilere sahiptir. 1949 yılında sosyalist olmuştur. Sosyalizm ile birlikte mülkiyet devlete ait ama kullanma hakkını vatandaşlarına sağlıyor, idari fiyatlama sistemi bulunmakta ve tarım toplumudur.
1949-1957 yılları arasında Stalin ile birlikte antlaşmalar yaparak yanında durmuştur. Çin insanı üzerinden bir ekonomik sistem kurmaya çalıştı. İçine kapanarak dışa bağlılığı bitirmeye çalıştı. Bu durum insanlarını açlıktan ölmeye kadar itecek bir duruma getirdi. Tarım öncelikli hale getirdi, mutlak eşitlik sağlayarak statüleri ortadan kaldırdı. Devlet adamlarının çalıştığı alanları sürekli rotasyon yaparak rüşvet gibi konuların önüne geçti. Eski geleneksel kültüre sahip çıkmıyor ve geleneksel örf ve adetleri hiçe sayıyor. Yeterlilik esasına uyuyor ve kendi kurdukları planın üstüne çıkmadan planlarını kuruyor.
Buraya kadar bakıldığında Çin'in aslında kötü durumda olduğu ve bu kadar yükselmesine sebep olan bir şey görülmeyebilir. Çin'in ekonomik kariyeri 1978'den sonra Deng Xiaoping ile başlamaktadır. 1978'de Deng Xiaoping’in liderliğiyle Çin, merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş yaptı. Sosyalizmi savunan özel hak tanımayan Çin piyasa ekonomisine giriyor ve tamamen içine kapanarak kalan bu ülke bazı üstler kurarak oralarda ekonomik planlama yapıyor. Biz bu bölgelere SEZ(Özel Ekonomik Bölgeler) diyoruz. Tarım da sosyalizm ile başarısız olduğunu fark eden Çin devleti toprağı uzun vadeli vatandaşına kiralıyor. İstediği hastın üstündeyse piyasa fiyatından satması için çiftçiye bırakıyor. Bu SEZ'ler sayesinde bölgesel olarak rekabet ettiriyor. Tarımda çeşitlilik başlatıyor. Bölgeler birbirleri arasında haberleşmesini sağlıyor. Gelen yatırımcılar serbest ilan ediliyor bu bölgeler de vergi bulunmuyor. İş kurmak serbest hale geliyor. İş ucuz oluyor. Çine bağlı şehir devletleri haline geliyor.
İşletme Reformu yaparak ülkede ki şirketleri devlet altından çıkararak onlara görev veriyor. Kişilere ise sorumluluk antlaşması imzalatarak onları bu sayede kontrol altına alıyor.
Son zamanlarda ise yabancı yatırımlarla birlikte teknoloji ve bilgi birikimi ülkeye taşındı. 2000’lerden itibaren Çin, Ar-Ge harcamalarını artırarak yenilikçi sektörlere yöneldi. Özellikle yapay zeka, biyoteknoloji ve yeşil enerji gibi alanlarda öncü bir rol üstlendi. Üniversiteler ve eğitim kurumları geliştirildi, daha nitelikli bir iş gücü oluşturuldu.
Taklitçi ülke rolünde olduğundan ötürü inovasyonun aynısını daha ucuza yapmaya çalışıyor. Bu başarısı ona oldukça sermaye ve güç katmakla birlikte ihracatına oldukça büyük destek taşıyor.
Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üyelik, Çin’in dünya ticaretine daha fazla entegre olmasını sağladı. 2013’te başlatılan Belt and Road Initiative (BRI) ile Çin, küresel ticaret ağlarını genişleterek diğer ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirdi. Hızlı şehirleşme ile iş gücü kentlere taşındı ve üretim kapasitesi arttı. Çin’in hızla büyüyen orta sınıfı, iç tüketimi artırarak ekonomik büyümeyi destekledi. Çin, düşük katma değerli üretimden yüksek teknolojiye dayalı üretime geçiş yaptı.
Her ne kadar mükemmel bir kariyer olarak gözükse de Çin’in büyük bir ekonomik güç haline gelmesi, reformlar, güçlü devlet politikaları, küresel entegrasyon ve teknolojiye yapılan yatırımlarla mümkün oldu. Ancak bu başarı, çevre sorunları, gelir eşitsizliği ve dış ticaret gerilimleri gibi çeşitli zorluklarla da birlikte geldi. Çin, büyümeye devam ederken bu zorluklara yönelik çözümler üretmeye çalışmaktadır.
Güncel olarak, Dünya'nın %18.29 üretim hacmine sahiptir. ABD ile arasındaki ekonomik fark gün geçtikçe kapanmaktadır. 2024 Kasım ABD seçimleri itibari ile başkan seçilen Donald TRUMP, gümrük tarifeleri ile bunu engellemeye çalışmakta aradaki rekabeti ateşlemektedir.