Çirkin Ördek Yavrusu Sendromu: Yeşilçam

Doğduğundan farklı bir şeye dönüşen çirkin ördek yavrusunun Yeşilçam’la benzeşme nedeni

Çirkin ördek yavrusu, Andersen’in 1843’te yayınladığı bir çocuk masalı. Günümüzde hala anlatılan bu masal için biraz üzerinde düşünürsek kıssadan hisse, kaderci bir yol anlayışı çok kolay çıkar. Çirkin ördek yavrusu sendromunu sinemaya, özellikle Türk sinemasına uyarlamak da eğlenceli bir okuma.

Öncelikle biraz masaldan bahsedelim. Bir anne ördeğin yumurtaları arasına, başka bir yumurta karışıyor. Yavrular yumurtadan çıkmaya başladıkça, bu yumurtanın farklılığı daha da belirginleşiyor. Çıkan yavrunun ise ördek yavrularından uzaktan yakından alakası yok. Farklı olduğu için çirkin diye dışlanan bu ördek yavrusu, sürüyü terk etmek zorunda kalıyor. Ayrımcılıkla, yalnızlıkla yüzleşerek bir süre hayatta kalmaya çalışıyor. Baharın gelişiyle suda yansımasını görüp, kuğu olduğunu anlıyor. Kuğu olduğunu anlamadan hemen önce ise ölüm isteğiyle suya baktığını hissediyoruz. Kuğu olduğunu anladığı zaman neden dışlandığını, sevilmediğini anlıyor. Artık çirkin ördek yavrusu değil, zarif beyaz bir kuğu. Kendi sürüsünü buluyor ve mutlu sonla bitiyor masal.

Basit gibi görünen bu masalda her şey mutlu sonla bitse de gerçek hayatta böyle olmadığını çoktan hepimiz deneyimlemişizdir galiba. Andersen’in bu masalı yazarken kendi hayatından yola çıktığına da değinmeden geçmeyelim. Kendine dair göndermeler olduğu, kendisine çirkin ördek yavrusu dediğine dair söylentiler mevcut.

Doğduğundan farklı bir şeye dönüşen ya da kaderci bir yol eleştirisi olarak da görülebilir. Yeşilçam’la benzeşme nedeni de budur aslında. Çoğu filmde bu masalın formül kullanılır çünkü bunlar izleyicinin çok sevdiği hikayeler böyledir. Mesela Türkan Şoray önce çok bakımsız, köyden gelmiş bir kadındır. Zengin, yakışıklı, patronun oğluna uygun değildir ama sonra bir değişim geçirir. Âşık olduğu adama layık olmaya çalışır ve kavuşurlar. Hülya Koçyiğit’in oynadığı Kezban filmleri. Köyden gelen, dışlanan karakter daha sonra ortamın en güzeli ve zengini olur ama bu seviyeye gelene kadar aşağılanmaya devam eder. Kezban filmlerinin çirkin ördek yavrusu sendromuyla sadece bu açıdan da ilişkisi yok. Günümüzde bir kadını aşağılamak için tercih edilenler arasında oldukça popüler haline gelmiş durumda ''kezban'' kelimesi. Kalıplara uymayan, bakımsız gördükleri her kadına yapıştırılabilecek bir kelime haline geldi.

İlk anlamına geri dönersek, çirkin ördek sendromu diye bahsettiğimiz durum, gariban bir karakterin alt tabakadan gelip, dönüp dolaşıp intikam alması olayı. Rocky serisi buna gösterilecek en net örnek belki de. Aynı şekilde bu sendromu sinemada, Amerikan rüyasının bir uzantısı olarak da görmek mümkün. ‘’From rags to riches’’, Amerikan sinemasındaki sıfırdan gelip zengin olan karakterlerin çoğunda işleyen formül. 

Seyircinin damarına, tuşlarına basan bu karakter prototipi sadece sinemada da değil, televizyondaki reality showlarda, yarışmalarda da çok işliyor. 

İmkansızlıktan gelip başarıya ulaşan, sınıf atlayan hikayeler seyircin izlemeyi en sevdiği hikayeler. Bu yüzden Yeşilçam’ın sık sık başvurduğu karakter prototipi genelde bu olmuş. Yeşilçam çağını kendi tarihini yazarken, çirkin ördek yavrusu diye tanımlamak çok da yanlış olmaz zaten. ‘’Her şey izleyiciyi memnun etmek için.’’ mottosuyla çekilen filmlerden oluşan bir dönemden bahsediyoruz. Bölgesel taleplerle, bölgelere özel filmler yapılıyor. Tabi ki bu memnun olma alt tabaka için geçerli. Yerli filmler genelde üst sınıfın eziklemesine maruz kalıyor. Yani çirkin ördek yavrusuna dönüşüyor. 

Günümüze geldiğimizde ise zamanında kıymeti bilinmeyen Yeşilçam filmleri, nostaljiye duyulan özlemden mi yoksa yeni jenerasyonun eski filmleri hatasıyla sevabıyla kabul etmesinden mi bilinmez tekrar popüler olamaya çok yatkın. Zamanının istenmeyen çocukları, çirkin ördek yavruları şu an restore edilip tekrar gösterime giriyor ve yaşam boyu onur ödülleri alıyor.