Edgar Allan Poe'nin Kara Kedisi

Poe'nin anlatıcıları aslında ne anlatıyor?

Gotik edebiyatın en iyi yazarlarından biri olan Edgar Allan Poe, bize yalnızca gotik ögelerle bezeli hikayeler anlatmıyor. O, hikayelerinde bir dolu yoruma açık element ile okuru karşılıyor. Bunun yanında, Poe'nin hikayelerindeki anlatıcı da daima görünürdeki kadar masum olmuyor. Peki, okuru nasıl anlatıcılar bekliyor? Bu yazıda, Poe'nin Kara Kedi adlı hikayesindeki anlatıcıya odaklanacağım.

Not: Yazıda hikayeye dair pek çok detay bulunacağından, öncesinde Kara Kedi isimli hikayeyi okumanız yazıdan alacağınız verimi artırabilir.

Kara Kedi, suçun işleniş süresince görülen savunma motiflerinin en iyi işlendiği hikayelerden biridir. Poe'nin hikayelerinde gömülen tek şey somut bedenler değil. O aynı zamanda soyut bir gömme işlemi daha yapıyor. İlk gömme somut olan cesetlerin gömülmesi iken, diğeri de okurun zihnine gömülen manipülatif imgeler oluyor. Anlatıcı, hikayenin başından sonuna kadar kazdığı zihin tünelinden sızarak okurda kendiyle ilgili çeşitli izlenimler bırakmayı hedefliyor. Şuna dikkat edilmelidir ki manipülatif olan Poe değil, hikayelerin anlatıcılarıdır. Bu bağlamda, Kara Kedi adlı hikayenin anlatıcısını özgün düşüncelerimle analiz edeceğim ve yorumlarımı aktaracağım.

1) Cinayete Hazırlanan Katil

Hikaye, okurun yargısını etkilemeye yönelik bir girişim ile okuru karşılıyor. İlk satırlarda, hikaye boyu okurun zihnine yönelik sürecek olan manipülasyonun izlerini buluyoruz. Anlatıcı, cinayete hazırlandığını edilgen bir yapı ile ifade ediyor. O, cinayete kadar veren değil, karar verdirilen kişi. O, bu cinayete bazı sebepler yüzünden itildiğini okura kabul ettirmek istercesine daima pasif bir konumda yer alıyor. Bir dizi sebep yüzünden cinayete yönlendirilen anlatıcı, düşünce zeminini bu sebep-sonuç ilişkisi üzerine inşa ediyor. Anlatıcı, "Amacım herkese açık, kısaca, çeşitli düşünceler, görüşler ileri sürmeden, evimde olup bitenleri anlatmak. Bu olaylar, en sonunda beni dehşete düşürüp şiddetli, çok büyük sıkıntılar içinde kıvrandırdılar ve yıkıntımın nedeni oldular." diyor. Burada oluşturulmak istenen etki her şeyin sebep-sonuç zinciri şeklinde zorunlu olarak meydana geldiği. Anlatıcı, güncel karakterinin bu zincir dolayısıyla bu hale geldiğini ileride okurun hatırlamasını arzu ediyor. Okurun bunu hatırlaması, onları kendi yanına çekebilmek için onun yararına olacaktır. Oluşturulmak istenen deterministik yapı daima anlatıcı tarafından destekleniyor. Yani bu hikayede katil olmak, bir dizi sebebin sonucu olarak meydana gelen, "normal" bir son izlenimi vermek üzere tasarlanıyor. Şimdi bir alıntı ile normal kelimesini neden vurguladığıma bakalım. Anlatıcı şöyle diyor:

Bu alıntı, anlatıcının niyetini anlamak için hikayenin en önemli alıntılarından biri. Öykünün devamını kavrayabilmek için belirli bir duygu durumuna koşullanmış okur, neden-sonuç zincirinin mantığını kendi içinde kavramaya çalışacaktır. Anlatıcının okuyucudan beklentisi, neden-sonuç zincirini sakin ve anlaşılır bir zihinle kavramasıdır. Çünkü okuyucu dışarıdan bir gözlemcidir ve elbette anlatıcının "dehşetini" yaşamamış biri. Buradaki önemli vurgu, olayların doğal olabilme ihtimalidir. Yani anlatıcı, olayların aslında bir sebep sonuç zincirinden fazlası olmadığını ve bunun mantıklı bir zihin tarafından (okur) anlaşılabileceğini, mantık çerçevesine oturtulabileceğini fakat kendisinin dehşete kapıldığı için olayları büyüttüğünü ima ediyor.

Burada, David Hume'un (filozof) neden-sonuç zincirinin aslında varolmadığını, hiçbir olayın zorunlu olarak diğerini takip etmediğini söylediğini bilmek önem kazanıyor. Nedensellik kritiği epey önemli olan David Hume, Kant'ı dahi dogmatik uykularından uyandıran bir filozof. Nedenselliğin keyfi olarak bizim tarafımızdan tekrarlar ve alışkanlıklar sayesinde yaratıldığını düşünüyor. Yani, ertesi gün güneşin doğacağını bilmek aslında zorunlu bir ilişki değil, tekrara dayalı olarak yaptığımız bir tahmin ve bir olasılık. Tüm olasılıkların karşıtı da mümkün olduğundan, (yalnızca teorik olarak olsa bile) nedensel hiçbir ilişki zorunlu değildir. Diğer bir deyişle, yarın güneş doğmayacak diye düşünmenin mantıksal olarak çelişen hiçbir yanı yoktur ve bu da doğması gibi bir olasılıktır. Güneşin yarın doğacak olmasının sebebi de önceki gün doğmuş olması değildir.

Hume, iki olayı birbirine bağlayan zorunlu üçüncü bir olay yoktur demek istiyor. Yani, bir öğretmenin her gün sınıfa geldiğinde dersin başlaması birbirinden ayrı iki durumdur:

Öğretmenin gelmesi olayı (1)

Dersin başlaması olayı (2)

Birini diğerinin sonucu yapan bizim zihnimizde yarattığımız alışkanlık kaynaklı bağlantıdır. Aynı şekilde, anlatıcının başına gelen olaylar da zorunlu olarak diğerini doğurmuyor fakat anlatıcının okurdan beklentisi, tüm gelecek sonuçları önceki sebepten yola çıkarak değerlendirmesi ve determinizmi görmesi. Böylece, anlatıcı sebepler ile sonuca doğru zorunlu olarak götürülen bir kurban pozisyonuna evriliyor. Seçenekler ortadan kalkıyor ve asıl kurban dıştan gelen etkilerin mağduru olan anlatıcı oluyor. Öldürülen kedi ve anlatıcının eşi de bu doğal zincirin birer parçası olarak öldürülmüş oluyor. Dolayısıyla, suçlu bir katil değil, tuzağa düşürülmüş bir kurban imajı görüyoruz.

2) İblisin Öfkesi Tarafından Ele Geçirilen Anlatıcı 

Kurban psikolojisine sahip insanlar dünyayı iki kutuplu olarak algılarlar. Bu kutuplar iyi ve kötüdür. Onlar için gri alanlar yoktur, her şey siyah ve beyazdır. Hikayede daima kurban psikolojisinde olan anlatıcı da iyi olanın kendisi olduğuna ve kötü olanın kendi dışındaki kişiler ve olaylar olduğuna okuru inandırarak onların takdirini kazanmaya çalışıyor. Bütün kötülükler bir şekilde onu buluyor ve dışarıdan ona doğru geliyorlar. O ise pasif bir duruş sergiliyor. Bu argümanı destekleyen alıntı ise şu şekilde:

Görüldüğü gibi, zorbalıklara maruz kalan anlatıcı iyi ve arkadaşları tamamıyla kötü safta yer alıyor. Çocukluğundan itibaren nedenler silsilesini okurun zihnine gömüyor. Diğer bir zıtlık algısı ise insanlar ve hayvanlar arasında çizdiği ayrım.

Tamamen zıt olan kutuplardan kötülük yine insanın tarafına düşüyor ve anlatıcının, okuru insanların ne kadar kötü olabileceğine inandırarak kendi yanına çekme çabaları sürüyor. Dışarıdan gelen ve anlatıcıyı katil olmaya "götüren" bir diğer etken ise alkol. Öncesinde çok iyi bir insan olan anlatıcı, alkol yüzünden bu hale geliyor ve kara kedi ile tüm ilişkisi yine alkol yüzünden bozuluyor.

Bu alıntıda görüldüğü gibi, dil hala edilgen bir yapıda ve yönelen şey dahi anlatıcı tarafından etken bir cümle ile aktarılmıyor, huyun kendisi olarak bahsediliyor.

Hikayenin kilit noktalarından biri ise şu alıntıda görülüyor:

Kurban psikolojisindeki insanların, diğerlerinin davranışlarını kişisel algılaması gibi anlatıcı da eve geldiğinde kedinin kaçmasını, kedi tarafından kendisine yöneltilen kişisel bir hakaret boyutunda algılıyor ve öfke ile doluyor. Sonrasında da o öfkenin kaynağını içine giren bir iblis, bir kötülük ruhu olarak adlandırıyor. Yani buırada yine etken değil, edilgen bir konum alarak bir şeyler tarafından ele geçirildiğini söylüyor. Bu da aynı şekilde cinnet anında kendini kontrol edenin kendisi olmadığını, ona bunu yaptıranın kötü bir ruh olduğunu gösteriyor. Bu noktada, okurun elinde anlatıcıyı suçlamak için hiçbir sebep kalmıyor. Hikayenin İngilizce orijinal versiyonu çok daha iyi açıklıyor. Çünkü orada "Önce asıl ruhum göründü" diye bahsediyor. Hala kendisinin özünde ne kadar iyi olduğuna ve dıştan gelenlerin onu kötü yaptığına vurgu yapıyor. Böylece, ortada işlenen bir cinayet bulunmuyor. Aksine, anlatıcıya işletilen bir cinayet bulunuyor çünkü kendi aklı ve ruhu ona asla bunu yaptıramazdı.

Sonuç

Kara Kedi'nin anlatıcısı, okurun okuma deneyimini yönlendirme niyetiyle hikayeye başlıyor. Görülebilir manipülasyon teknikleri yerine gömülü olanları kullanıyor. Bunları zaman zaman soru sorarak dahi okurun karar verme sürecine işliyor. Hikayenin anlatım tarzı, ifadelerin yoğunluğu ve kelime seçimi her zaman manipülatif amaçlara hizmet ediyor ve anlatıcıyı güvenilmez yapıyor. Çoğu zaman ise anlatıcı bir şeyleri itiraf eder gibi görünerek aslında tam tersi bir etki yaratmayı amaçlıyor. İtiraflar daima kendi masumiyetini gösterme amacıyla kullanılıyor. Edgar Allan Poe gerçekten çok zeki ve yazdığı karakterlerin psikolojik durumlarının semptomlarına inanılmaz derecede hakim bir yazar. Bir akademisyenin de söylediği gibi onun seçtiği hiçbir kelime öylesine değil ve tüm cümlelerin bir anlamı var. Hikayede bulunan onlarca imgeye, onlarca anlama dair daha pek çok argümanım var fakat yazı oldukça uzun olacağı için yalnızca çok kısıtlı ve genel bir analiz yazdım. Örneğin, bu hikaye felsefi bir sorun olan özgür irade problemi çerçevesinde irdelenmeyi gerektiriyor. Umarım başka yazılarda da buna ışık tutabilirim.