Fotoğrafların Politiği

Fotoğraflar fotoğraf olmanın ötesinde, kamerayı tutanın elinde baskıcı şiddetin bir silahına ya da bir görsel aktivizm aracına dönüşebilir.

Fotoğraflar politiktir ve kameranın arkasındaki insan da bunun farkındadır. Bu, en basit ifadeyle fotoğrafçıların siyasetin ve tarihin birer tanıkları oldukları ve sadece tanıkları olarak kalmayıp onu şekillendirebilecek özneleri oldukları anlamına geliyor. 1994’te Sudan’daki kıtlığı, Kevin Carter’in o spesifik fotoğrafı olmadan hatırlayamayız mesela ya da 1984’te Stephen McCurry tarafından fotoğraflanan Afganistan’daki savaş yüzünden ülkesini terk edip, komşu Pakistan’a sığınmak zorunda bırakılan ve en temel haklarından mahrum kalan binlerce insandan biri olan “Afgan Kızı” namı diğer Sharbat Gula’nın varlığı ile anladı birçok insan savaşın “human cost”unu. Yani, belli başlı olayları onları bize göstermiş olan fotografik görüntüler olmadan hayal etmeye çalışmak oldukça zor, çünkü “anlatıları” gerçeğe “dönüştürüyor” fotoğraflar. Irak Savaşı’nda hapishanelerde sivillerin maruz kaldıkları işkenceler, uzun süre konuşulmuştu örneğin. Ancak bu suistimallerin gerçeğe dönüşmesi ve savaşın dehşetine milyonlarca insanı tanık etmesi, Abu Ghraib fotoğraflarının gücü sayesinde oldu. Bu da, aslında fotoğrafların bizlerin bu olayları algılama biçimlerimizi ne derecede şekillendirme gücüne sahip olduğunun kanıtı adeta.

Fotoğrafların nesnel olmadığının farkındayız belki birçoğumuz, ancak belirli görüntü biçimlerinin sadece kişisel ya da kolektif hafızayı değil, kamu politikalarını da etkilediğinin bilincinde olmalıyız. “Napalm Girl” olmadan hatırlayamayız Vietnam Savaşı'nı mesela ama bunun da ötesinde, o biricik fotoğrafın savaşın korkunç yüzünü milyonlarca insana gösterdiğini ve savaş karşıtı hareketin çok daha geniş kitlelere yayılmasının hükümet üzerinde yarattığı baskı sayesinde Amerika’nın Vietnam politikasında değişiklik yarattığını da hatırlamalıyız. Fotoğrafların sadece fotoğraf olmadığını, kamerayı tutan insanın elinde baskıcı şiddetin bir silahına ya da bir görsel aktivizm aracına dönüşebileceğinin bilincinde olmalıyız.

Biyografi yazarı Debord’a göre kapitalist toplumda kitle iletişim araçları, kitleler üzerinde güç oluşturmada ve toplumun politik bakışını etkilemede çok önemlidir ve bunu “Görsellik gücün oto portresidir.” diyerek ifade eder. Kitle iletişim araçları, haliyle objektif olmak yerine mevcut yöneticilerin kendi egemenliklerini sürdürmek uğruna tekelleştirdikleri araçlar olmuşlardır nesillerce. Bu, medyanın toplumların bilinçlerini şekillendirmedeki rolünü hatırlatır bize bir kez daha. Örneğin, İsrail’in şu an Gazze’de yürüttüğü soykırımın medyada işleniş biçimi de bir tarafı insansılaştırırken diğer tarafı “insan olmayan hayvanlar” diye tanımlayıp kitlelerin olaylara bakış açısını çok temel düzeylerde şekillendiriyor ve bunu yaparken kullanılan görsellerin rolü tartışılmaz.

Mesela Hamas, Batı medyasında özellikle silahlı halleriyle gösterilir; bu aslında onların “intikam almak için hazır bekleyen birer suç makinaları” olduğunu kanıtlamak için yapılır. Aksine IDF askerleri gülen, ağlayan, birlikte hareket eden gruplar olarak gösterilir, ki bu onların “ülkelerini savunan bir avuç vatansever” olarak sunulması ile alakalı. Ya da mesela, medyada IDF’ten bahsedilirken kadınların fotoğraflarına da yer verilir bolca. Bu da İsrail’in “muhafazakâr” Filistin karşısında feminist imajının güçlenmesine yardımcı olur. Ya da yine yıkıntıların arasında “pride” bayrakları açan İsrail askerleri görüntüleri, İsrail’in “Orta Doğu’daki tek demokrasi, insan haklarına saygı duyan tek ülke” olması retoriğini güçlendirmek ve kitleleri bu yolla ikna edip savaşın devam etmesine destek vermek için yapılırken bu görsel medyada “Gazze’de açılan ilk onur bayrağı” diye kutlanıyor.

Sonuç olarak fotoğraflar, yalnızca tarihin tanıkları değil, aynı zamanda tarihin ve politikanın aktif öznelerdir. Görseller, kolektif hafızamızı şekillendirirken kamu politikalarına da yön verir. Egemenler, bu farkındalıkla, uzun yıllardır görselleri birer propaganda aracı olarak kullanarak kitlelerin bilinçlerini biçimlendirmişlerdir. Fotoğrafların politik gücünü ve bu gücün nasıl yönlendirildiğini anlamak, toplumsal olayları ve politik süreçleri daha bilinçli kavramamız için hayatidir.



Kaynakça:

Hodson, D. (2019, September 1). Can photographers influence politics? E-International Relations. https://www.e-ir.info/2019/09/01/can-photographers-influence-politics/


Lyford, A., & Payne, C. (2005). Photojournalism, mass media and the politics of spectacle. Visual Resources: An International Journal of Documentation, 21(2), 119-129. https://doi.org/10.1080/01973760590948912


Zahur, E. (2023, April 17). The camera's gaze. Political Pandora. https://www.politicalpandora.in/post/the-cameras-gaze