George Orwell 1984

“1984”, yalnızca bir roman değil, aynı zamanda bir düşünce deneyidir; okurlarını düşünmeye, sorgulamaya ve farkındalık kazanmaya davet eder.

George Orwell’ın 1984 adlı eserinde totaliter rejimin kontrolü altındaki bir toplum tasvir ediliyor. Kitabın isminin neden 1984 olduğu sorulduğunda Orwell, “Kitabın yazımını 1948’de tamamladığım için, 1948’in son iki rakamının yerlerini değiştirmeye karar verdim.” Cevabını veriyor (Orwell, 2011: 10). Eser, geleceğe dair bir uyarı niteliği taşıyor. Bireyselliği ortadan kaldıran ve tüm alanları kuşatan bir iktidar tasvir ediliyor. Okyanusya her şeyin denetim altında olduğu, bellekten yoksun bırakıldığı ve her türlü muhalefetin yok edildiği bir dünyadır. Ülkede dört bakanlık bulunmakta ve ülkedeki bütün işler bu bakanlıklar tarafından denetlenmekte. Bu bakanlıklar ise; Gerçek Bakanlığı, Sevgi Bakanlığı, Barış Bakanlığı ve Varlık Bakanlığıdır. 

Özgür düşünce, cinsellik ve bireysellik parti tarafından yasak olarak kabul ediliyor. Bu yasaklardan en büyüğü kişinin isyankâr düşüncelere sahip olması ve bu durum “düşünce suçu” olarak adlandırılmakta. Kontroller dil ve bellek üzerinden yapılmakta. Kişilerin bakış açılarını daraltmak ve düşüncelerini kısıtlamak için “yeni söylem” oluşturuluyor. Yeni söylemde kelimeler kısaltılmış, zıt anlamlı kelimelerden birisi atılmış ve sakıncalı olduğu düşünülen kelimeler yasaklanmış. Kısacası yeni söylem kişilerin ufkunu açacak şekilde değil, aksine daraltacak şekilde düzenleniyor.

Toplumsal yapı, kitabın karakteri Winston’ın yaşamı üzerinden anlatılıyor. Roman karakteri Winston, iktidar partisinin düşük rütbeye sahip bir üyesidir. Gerçek Bakanlığında çalışmakta. Buradaki görevi partinin istekleri bağlamında tarihi kayıtları değiştirmekte (Uysal, 2012: 134). Winston içinde bulunduğu toplumla uyumsuz ve yalnız bir kişidir. Partinin özgür düşünce, aşk, cinsellik ve bireyselliğe dair tutumuna karşı bir tavra sahiptir. Winston’un Julia ile aşk yaşaması ve cinsel deneyimler edinmesi partinin cinsel düzenlemelerine karşı bir başkaldırı niteliği taşımakta. Başkahraman, içinde biriken öfkeyi ileride ölümüne sebep olacağını bilmesine rağmen defterine yazmaya başlıyor. Güncesine büyük harfler ile “KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER” yazarak öfkesini dışa vurduğu görülüyor. Geçmiş sürekli değiştirilmekte hatta yok edilmekte. Bu sebeple olup bitenleri hatırlamak amacıyla yazmaya başlıyor. Ayrıca gelecek nesillere o döneme dair ışık tutmak isteğindedir. Karakterin iç kargaşasını “NASIL’ını anlıyorum: NEDEN’ini bilmiyorum.” (Orwell, 2011: 105) cümlesi özetlemekte. George Orwell’ın karakter aracılığı ile toplumlardaki denetimi, iletişim araçlarının kullanımını eleştirdiği görülebilir.

Tasvir edilen dünyada tele-ekran denilen aletler aracılığıyla tüm vatandaşlar kesintisiz olarak izleniyor. Tele-ekranlar ile hem yayın hem de kayıt yapılabilmekte. Bu sayede kişilerin ne yaptıkları ve ne söyledikleri düşünce polisi tarafından inceleniyor. Tele-ekranda yapılan yayınlarda devamlı olarak partinin ideolojisi empoze edilmeye çalışılıyor. Her sokakta, evde, iş yerinde kısacası her yerde Büyük Birader’in posteri bulunuyor. Dimdik bakan gözleriyle her zaman Büyük Birader’in gözü sende mesajı veriliyor. Bu sayede kişi yine her zaman izlendiğinin farkındadır ve ona göre davranmaktadır. Büyük Biraderin fotoğrafı sadece posterlerde değil, paraların, kitap kapaklarının ve sigara paketlerinin üzerinde yer almakta. “İki dakikalık nefret” törenleri ve “Nefret Haftası” kitapta dikkat çeken unsurlardır. Bu zaman dilimlerinde rejim karşıtı düşmanlar lanetlenmektedir. İki dakikalık nefret başladıktan sonra dizginlemesi imkânsız olan öfkeli bir grubun ortaya çıktığı görülmekte. Bu şekilde düşmanlara karşı olan öfke hep taze tutulmakta. Dilin sürekli değiştirilmesi, geçmiş ile gelecek arasında kopukluk oluşmasına yol açmaktadır.

Her yerde Büyük Birader’in fotoğraflarının yer alması ve göz önünde olması ya da tele- ekrandan ideolojisini yayan yayınlar yapılması günümüzdeki seçim dönemine benzetilebilir. Seçim dönemlerinde her yerde parti bayrakları ve partilerin ideolojilerini, vaatlerini anlatan seçim şarkıları yayınlamakta. Ayrıca günümüzde dijital cihazların aynı tele-ekranlar gibi dinlediğini söylemekte yanlış olmayacaktır. İki dakikalık nefreti de günümüz mitingleri ile bağdaştırmak mümkündür. Günümüzde gözetim ağlarının dijital mecra üzerinde yoğunlaşmaya başladığı da kaçınılmaz bir gerçektir. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar hatta akıllı saat ve televizyonlar gibi kullanıcıların internete erişim sağladığı çeşitli mecralar üzerinden kullanıcı pratikleri, konumları, alışkanlıkları ve verileri gözetlenmekte, toplanmakta ve kullanılmaktadır. Özellikle teknoloji devlerinin sunmuş olduğu ve küresel ölçekte büyük kullanım kapasitesine sahip dijital medya platformlarının ve buna bağlı geliştirilen aplikasyonların, hem ticari hem de bürokratik olarak gözetim amacıyla kullanıldığını yakın geçmişte “Cambridge Analytica” skandalında olduğu gibi deneyimlemiş bulunmakta ve deneyimlemeye devam etmekteyiz.

Kaynak:

Orwell, G. (2011). 1984. İstanbul: Can Yayınları.

Uysal, M. B. (2012). George Orwell’ın 1984’ü: Toplumsal Değerler ve Anti-Ütopya. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (9). s. 134.