Günlük Hayatta Çöl Sendromu
Tatar Çölü eserinden düşünülmüş bir bakış açısı
Bazı hayatlar, bir durakta başlar ve oradan hiç hareket etmez. Yol haritası vardır, valiz hazırdır, hedef bellidir; ama trene binmek için “doğru zaman” beklenir. O doğru zaman hiç gelmez. İşte ben buna Çöl Sendromu diyorum.Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi nasıl yıllarca görünmeyen bir düşmanı beklediyse, biz de bazen kendi hayatımızda görünmeyen bir “mükemmel an”ı bekleriz. Terfi edeceğimiz günü, doğru insanla tanışmayı, ilhamın gelmesini, şartların düzelmesini… Oysa bu bekleyiş, başlangıcın ertelenmiş hâlidir.
Çöl Sendromu, aslında zamanın bize söylediği en acı gerçeği fısıldar: Hayat, büyük olayların değil, aradaki küçük günlerin toplamıdır. Biz ise o küçük günleri “hazırlık süreci” sanıp boşa geçiririz.Ama gerçek şu: Çölün kenarında beklerken geçen her gün, aslında çölün içinden geçer. Kum, ayakkabının içine sızar; fark etmeden ağırlaşır adımlar.
Çöl Sendromu’ndan kurtulmanın tek yolu, “mükemmel an”ı beklemeyi bırakmaktır. Eksik, dağınık, hazırlıksız… ama şimdi. Çünkü çöl, yalnızca bekleyeni yutar; yürüyeni değil.Belki de en büyük yanılgımız, hayatın bir gün başlayacağına inanmamızdır. Oysa hayat, şu satırları okurken bile başlıyor.