İstanbul Tablosu'nun Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun Sanat Anlayışına Göre Yorumu
Sanatını halkla besleyen ve halka sunan Bedri Rahmi'ye ve İstanbul Tablosu'na bir bakış atalım.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu Kimdir?
Tam ismi Ali Bedrettin olan Bedri Rahmi Eyüpoğlu kaymakam olan babasının Trabzon Görele’de görev yaptığı esnada dünyaya gelir ve orada doğar. İlköğretim yılları yine babasının görevi sebebiyle farklı şehirlerde geçer. Ortaöğretimi Trabzon Sultanı’sinde bitirir ve lisede en sevdiği ders edebiyattır şair ve ressam olarak tanıdığımız bu sanatçı hakkında ilginç bir gerçek vardır o da Trabzon Lisesi’nde okurken resim ödevini ağabeyine yaptırdığı hatta 10. sınıfa kadar resimle ilgilenmediğidir. Bu durumun dönüm noktası ise 1927 yılında Trabzon Lisesi’ne atanan Zeki Kocamemi ile yani resim öğretmeni ile tanışmasıdır. Resme olan ilgisi ağabeyinin ona Fransa’dan gönderdiği resim dergileriyle artar.
Zeki Kocamemi’nin Trabzon’dan ayrılması, Bedri Rahmi’yi İstanbul’a yönelmesinde büyük bir etken olur. 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne kayıt yaptırır. Akademi'de Nazmi Ziya, İbrahim Çallı ve Ahmet Haşim gibi hocalardan dersler alan Bedri Rahmi kariyerini bugünkü anlamda tanıdığımız şekilde yönlendirmeye başlar ve bu durumdan çok hoşnuttur. Akademi'deki ilk yılı arayış dönemi olan Bedri Rahmi, İbrahim Çallı’nın onu yönlendirmesiyle Konkur sınavını beklemeden Fransa’nın Lyon kentine kardeşinin yanına gider. Sabahattin Eyüboğlu ise küçük kardeşini düşünerek aldığı devlet bursunu onunla paylaşır, öğrenim görmesine imkân sağlar. Bedri Rahmi, sonraki yıllarda Fransa’ya gidişini meslek hayatının en önemli olayı olarak ifade edecektir. Lyon ve Dijon’da kaldığı yıllarda bir yandan müzeleri gezerek sanat ürünlerini incelemiş, Fransızca öğrenmiş, diğer taraftan da atölye çalışmalarına devam etmiştir. Bu yıllarda Kübizm akımının liderlerinden André Lhote’nin atölyesinde çalışan Cemal Tollu’yu görmek için Paris’e gitmiş; sonraki yıllarda evleneceği ve Eren ismini alacak olan Ernestine Letoni ile tanışmıştır.
Paris’ten sonra bir süre de Londra’da bulunan Bedri Rahmi, 1933’te İstanbul’a döner. Yeni Adam, Ağaç gibi mecmualarda yazı ve desenleri yayımlanır. Cemal Tollu’nun yedi arkadaşıyla kurduğu “D Grubu”nun yeni üyesi olur. Aynı dönemlerde gazete yazarlığına başlar ve "Yukule-le Yazıyor" başlıklı yazılar üretir. Hayatını idame edecek kadar para kazanmaya başlayınca Eren Hanım'la 16 Nisan 1936’da hayatını birleştirir. Belli bir süre sonra babasının yardımıyla Tekel Genel Müdürlüğü’nde göreve başlar. Aynı süreçte Akademi’de tanıştığı ve öğrencisi olduğu Fransız ressam Léopold Lévy, Bedri Rahmi’yi çok etkilemiş, onun sanatını baştan aşağıya değiştirmesine sebep olmuştur. CHP’nin 1938 yılında düzenlediği yurt gezileri Bedri Rahmi’nin resimlerine konu seçimi noktasında kaynaklık etmiş; değişen doğa manzaraları, köy ve kent yaşamı, tarihsel değerlerimiz, çok boyutlu ve zengin duruşuyla folklorumuzu resme taşıma kararını bu gezilerden sonra almıştır.
Bedri Rahmi, yurt gezileri dönüşünde, 1 Kasım 1938’de yayımlanan Ses Dergisi'nde yazmaya başlar. Sanatçının bazı deneme yazıları ve resimleri Ses Dergisi'nde unutulmaz izler bırakır. 1939 yılında Birinci Resim Heykel Sergisi’nde derece alır.1939 senesinde, oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu doğar. Bedri Rahmi de folklordan ve onu besleyen birçok şeyden hareketle Boğaz, Salıpazarı ve kahveler gibi İstanbul’un değişik mekânlarını resmetmeye başlar. ‘’1940’lı yıllarda ulusal değerlere ve kaynaklara yeniden yönelmek gerektiğini ifade eden Bedri Rahmi, bu düşünceden hareketle minyatürü, kilimi ya da ibriği sevmeyi ve eserlerine yansıtmayı benimser. 1942 yılında yurt gezileri çerçevesinde gittiği Çorum, onun sanat yaşamında büyük ve silinmez izler bırakır. Resimde ana temalarının kaynaklarını esas itibariyle bu gezide bulduğu söylenebilir. Özellikle İskilip, hayran kaldığı bir yöredir.’’ (Erzen, M. 2020)
1950 yılında yeniden Paris’e giden Bedri Rahmi, bu defa farklı ve usta bir sanatçı olarak orada bulunur. Özellikle “Musée de l'Homme” (İnsan Müzesi) çok ilgisini cezbeder. Bu müzede gördükleri ona yeni fikir boyutlar açmış; buradan hareketle Eyüboğlu, sanat eserinin hem faydalı hem güzel olması gerektiği düşüncesine kapılmıştır. 1961’de Paris’e, oradan da Amerika’ya geçer. Konferanslar verir, söyleşiler yapar, resim sergilerini ve müzeleri dolaşır ve yeni eserler üzerinde çalışır. Bu gezilerin ardından yurda dönen çalışmalarını devam ettiren sanatçı, Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlüğe kadar yükselir, üç yıl kadar Resim Bölümü Başkanlığı da yapar. Hayatının son dönemi büyük oranda alkolün varlığını sıklıkla devam ettirdiği bir bölümü ifade eder. Sarılık endişeleriyle hastaneye götürülen Bedri Rahmi'nin aslında pankreas kanseri olduğu anlaşılır. Hastalık dönemi uzun sürmez ve sanatçı, 21 Eylül 1975 tarihinde vefat eder.
Sanatı, halktan alınanın daha güzel ve daha faydalı bir şekilde yine halka sunulma gayreti olarak gören Bedri Rahmi, eserlerinde yalın anlatımı, halk söylemlerini, mahalli kullanımları önemser. Bu tavır onun halkı sanatla buluşturma düşüncesinden kaynaklanır.
Resim ile şiiri bir arada ilerletme gayreti olan Bedri Rahmi, kendisini ressamların şair, şairlerinse ressam diye tanıttığını söyler ve bu durumdan yakınır. Bu ‘’kendinden saymama" tutumuna karşı çıkış, esasen Bedri Rahmi'nin her iki alanda da ciddi bir verimlilikle karşılık bulan sanat görüşünün özgünlüğünü açığa vurmaktadır. Görülür ki onun şiirlerinde renkli bir tablo canlılığında sunulan ya da Anadolu kara parçasının, kültürünün nakış nakış işlendiği kilim desenlerini anımsatan deyişlere çoğunlukla rastlanır.
İstanbul Tablosu
“1950 ve 1960’lı yıllarında yaptığı İstanbul resimleri, Bedri Rahmi’nin başyapıtları arasında yer alır. Osmanlı minyatür sanatının geleneksel kompozisyon düzenlerine çağdaş yorumlar kazandıran Eyüboğlu’nun İstanbul’u, mavinin denize dönüştüğü sularda gezinen Amentü kayıkları ve balıklarla çevrelenen kilim kilim Anadolu toprakları, motif motif Avrupa, Rumeli topraklarının arasında Boğaziçi olur. Üstünde horonlar tepilen sular, Asya’yı Anadolu’ya bağlar. Mimari anıtlarıyla kentin silüeti bulutların altında akıp giden İstanbul yaşamının kesitleri olarak kompozisyona katılır. Benekler; karada ekili tarlalar, denizde yelkenliler, atmosferi belirleyen bulutlardır. Renkler; coğrafyayı belirleyen kilimler, uygarlığı tanımayan kilimler, nakış belirleyen motiflerdir. Çizgiler; motif motif farklılıklar gösteren semtlerdir. İstanbul, içinde yaşadığı, nefes aldığı sokaklar, eş dost evleri, sahiller, kahveler, iskelelerdir. “İstanbul”, Bedri Rahmi’nin başyapıtıdır.” (Giray, 2015, 1)
“İstanbul Tablosu” sanatçının geleneksel sanatları adeta resimler arası metotla kullandığı İstanbul resimlerindendir. Bu resminde dokuma sanatındaki motifleri kullanarak İstanbul panoraması sunar. Kullandığı renkler de geleneksel sanatlarla uyumludur. Rahat fırça darbeleriyle tamamlanmış resimde İstanbul siluetine hat sanatı motifleri de eşlik etmektedir. İstanbul silueti ve içindeki cami, balık gibi detaylarda da minyatür etkileri göze çarpmaktadır. Bedri Rahmi Eyüboğlu bu resminde ve birçok İstanbul resminde şehrin kimliğini geleneksel değerlerle örmüştür.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu hem şair hem de ressam olarak kendisini en iyi şekilde yetiştirmiş; her iki alanda da adeta paylaşılamayan bir figür ya da bir kült haline gelmiştir. Şair olması yönüyle incelik, inceliğin getirdiği derin anlayış resim sanatının her yerine yansımıştır. Yurt gezilerinin onda yarattığı büyük etki sanatın toplum için olması yönüyle ortaya çıkar. Sanat ona göre hem güzeli hem de faydalı olanı yansıtmalıdır. İstanbul Tablosu'nda ise bu folklorun izlerini görmek birçok yönden mümkün.
Balıklar, minyatür esintileri, kilim desenleri, siluetler, çini geleneğinde öne çıkan canlı renkler. Baktıkça küçük detayların ardından yine kendisini gösteren küçük detaylar. Dalgalar, bulutların ılık esintisinin vurduğu İstanbul’u tül bir gelinlik gibi örten muhteşem camileri, yeşili, alı, tıpkı Karadut şiirindeki gibi çatal karası, çingenesi. Bedri Rahmi bu tablosunda İstanbul’u resmetmez İstanbul olur, yaşar; yaşatır ona bakan kişide.