Kapitalizm Neden Sadece Batı'da Gelişti?

Kapitalizm uygulanan ülkeler Doğu ve Afrika olarak görüyoruz. Peki neden sadece Batı'da gelişti? sorusuna cevap aradım.

Dünya'da nüfusunun neredeyse etkilendiği bir üretim modeli olan "mode of production" kapitalizmi, ne olduğunu? Nasıl geliştiğini? Neden sadece Batı ülkelerinde sınırlı kaldığını? kalemim yettiğince anlatmaya gayret göstereceğim.

Aslında yukarıda da söylediğim gibi Kapitalizm bir üretim modelidir. Bu model K. Marx'a göre gayri insanı olsa da şu şekilde işler. Üretimin kitleleşmesi yani 1700'lü yıllarda bir terzinin diktiği kıyafet veya onun benzeri bir şey almaya kalktığınızda bu şeyin birim fiyatı halktan birinin alması oldukça zor gözüküyordu. Bunun sebebi ise tek bir kişinin emeğinin yoğun olması.

Sanayi Devrimi'nin, İngiltere'de başlamasıyla üretilen mallar toplumun her kesimine hitap ederek kollektif bir üretim süreci olarak ortaya çıktı. Üretim kitleselleşti ve sistemsel bir hal alarak bir üründen yüzlerce, binlerce üretilmesine yol açtı. Bu üretimin genele yayılmasıyla ürüne erişim kolaylaştı ama bu ürün fazlalığının satılması ve özellikle daha çok birilerinin satın alması gerekiyordu. Bu devrimi tekeline alan ülkelerin, diğer ülkelere özellikle Şark ülkelerinin bu teknolojiden mahrum bırakarak kendilerine de muhtaç bırakması cabası. Bu sistemde üretimi faaliyetini elinde bulunduran sermaye sahibi ülkeler kendine mahrum bırakmakla beraber, senin teknoloji yoksunluğundan kaynaklı çıkaramadığın doğal kaynakları, gelip çıkarıp ve sana cüzi bir miktar ödeyip bir yandan sömürmeye devam ediyor.

Kapitalizm denilen üretim modeli, İngiltere'de Sanayi Devrimi ile başladı. Bu sistemin hem kendi ülkelerinde hem de diğer ülkelere hem ürünleri götürüp bir yandan ise gittiği ülkelerdeki ham madde kaynağına ulaşmak için bir ulaşım sistemine gerek duyuluyordu. 1700'lü yıllarda ürettiğimiz ürünlerin %75'i üretildiği yerde tüketiliyordu bunun sebebi ise başta bahsettiğim gibi ulaşım sistemlerin olmaması. Ulaşım sisteminin yapılması ile üretilenler ülkenin ve dünyanın dört bir yanına yayılacak kitlesel olarak yapılan üretim, kitlesel bir tüketim yapılarak üretim modeli hedefine başarı ile ulaşmış olacaktı. Bu üretim modeli yayılmacı olarak ilerleyen ve ucuz miktarlara alınan ürünlerin olduğunu kitlesel bir hale gelmesinden dolayı olduğunu söylemiştik. Bununla ilgili bir misal verecek olursam Osmanlı döneminden olur. Osmanlı döneminde elle üretilen halıların karşılığında İngiltere'den buraya getirilen ve makine üretimi örnek verilebilir.

10. Yıl Marşı'nda söylediğimiz gibi "Demir ağlarla ördük, Anayurdu dört baştan"

Peki bu üretim modeli bizi hangi noktaya getirdi. Binlerce yıl hatta, yüzyılların geçtiğini görüyoruz. Teknoloji gelişti, ulaşım ağları çeşitliliği arttı ama hala sadece belli ülkelerin kontrolünde olan bir üretim modeli. Çünkü bu üretim modeli zenginin daha da zengin, fakirin daha fakir olacağı bir model. Klasikleşmiş şekilde "sömürge model" değil, daha iyi sömürenin başa geçeceği bir model. Burada da çıkaracağımız çıkarım ise teknoloji kaptıran Doğu toplumları bunu geri kazanmaya bir çaba göstermektense onlarla belli zamanlarda savaşmaya, belli zamanlarda ise boyunduruğu altına girerek gelişim göstermeye çalışmış ama siyasi sebeplerden dolayı gelişim göstermekte zorluk yaşamıştır. Tabi buradaki asıl mesele teknolojinin ve ona paralel olarak yapılmayan ulaşım sistemleri.

Bu konuda tarihten örnek verecek olursak. Osmanlı döneminde halıyı el emeği yoluyla üretip daha pahalıya satıyorlardı. İngiltere ise bir ada ülkesinde üretip, gemi ile getirip yanındaki tezgahtardan yarı yarıya daha ucuz bir şekilde halıyı alıcıya ulaştırıyordu. Tabii burada verilen kapitülasyonların da etkisi ile var ama başka bir yazının konusu olsun. Burada başka bir daha sonuç çıkarıyoruz kapitalizm aynı zamanda rekabetsiz bir ortam yaratıyor. Devri yakalamayanı bir kullanılmış mendil gibi kenara atıyor.

Max Weber ise Protestan Ahlak kitabında bu soruya cevap ararken şu cümleleri kullanıyor:

Batı'daki Protestanlık yani din insanlara biriktirin diyor. Kilise biriktirin, biriktiğinizle yatırım yapın. Bu yatırımlar yeni iş kollarınıza üretmenizi sağlayacak ve bizi daha güçlü kılacak. Doğu'daki toplumlarda ise daha çok paylaşmak üzerine kurulu bir düzen var. Yani biriktirme kazandığını etrafınla paylaş, yardımseverlik de diyebiliriz.

Bunu destekler nitelikteki sözleri antropologların yaptığı çalışmalarda da görüyoruz . Özellikle Afrika'daki kabilelerde zenginliğin kötü gözle bakıldığı. Paylaşımcı olunması gerektiğini toplumsal kurallar nezdinde söylüyorlar. Tabi burayı okurken yüzyıllardır fakir bir ülkenin nasıl davranması gerektiğini bilemez ve zengin olanların topluma yardım etmesi gerektiğini de düşünebilirsiniz.


Tüm bu sürece baktığımızda Doğu'da gelişmeyen kapitalizmin zamanında el değiştiren akılcı düşüncenin bir sonucu olduğunu görüyoruz. Tüm teknolojinin orada gelişim gösterdiği, üretim faktörlerinin bir arada bulunduğu bir Batı'ya ortak olmak hayli zor bir iş olmuş oluyor. Batı, Doğu'ya yönelmesini orada ki ham maddeyi alma ve ucuz iş gücünü kullanmak için bir yönelme olduğunu görüyoruz.

Peki her zaman böyle mi gidecek? Biz sömürülmeye devam mı edeceğiz derseniz? Size hayatınıza ve izlediğiniz videolara bakmanızı tavsiye ederim. Çoğunlukla izlediğimiz videolar:

1)Zamanım yetmiyor nasıl yönetmeliyim?
2)Zamanı daha etkin nasıl kullanırım?
3)Zaman planlamayı öğren!
4)Zaman planlama teknikleri!

Bunun gibi birçok benzer videolar izliyoruz çünkü kapitalizmin içinde o sistemin yaptığı gibi bizim de tüketmek ve üretmek istediğimiz şeyler var ama bunları yapacak zamanımız yok. Kendi kendimize bu içerik üreticileri çok aktif, hayatları çok planlı ve hayattan geri kalmıyorlar benim onlardan geri kalmamam lazım, benimde aktif olmam lazım diyerek adeta bir geri kalmama paradoksuna girip, milyonlarca insanla bir savaşın içine giriyoruz. Derseniz ki bana" "Bırakalım mı hayatı? Geri mi kalalım hayattan?" tabi ki bunu söylemiyorum her şeyi bir kenara atın gibi bir cümlem yok yani böyle bir tavsiye de bulunmuyorum. Bende zamana yetişmekte zorlanıyor ve plan yapmak için canla başla uğraşıyorum.

Sonuç olarak, bizde bu sisteme ayak uydurmak adına elimizden gelen tüm gayreti göstererek aslında o bataklığın içine daha ne kadar çok battığımızı ve çıkmak açısından zorlanacağımızı görmeden yolumuza devam ediyoruz.