Kesişimsellik, Üçüncü Dalga Feminizm ve Davalar
Üçüncü Dalga Zamanında Görülen İki Taciz Davasının İncelenmesi ve Üçüncü Dalga'nın Bu Davalardaki Önemi
Kadın Hareketin’de kesişimselliği anlamak için ilk önce kesişimsellik terimini öğrenmemiz gerekiyor. Feminist Bellek’e göre, kesişimsellik cinsiyet, cinsel yönelim, sınıf, ırk, ulus engellilik ve yaş/kuşak gibi kategorilerin birbirinden bağımsız kategoriler olarak ele alınamayacağını vurgulayan bir yaklaşımdır.
Kesişimsellik kavramını ilk ortaya atan kişi Kimberle Crenshaw, ABD’li hukuk ve eleştirel ırk teorisyeni ilk olarak 1989’daki Demarginalizing the Intersection of Race and Sex makalesinde kullandı.
Aslında bizim hayatta sıkça kullandığımız bu teori, bize ayrımcılığın tek bir kategoriye indirgenemeyeceğini veya tek bir kategoride ele alınamayacağını söylüyor. Bu teori Üçüncü Dalga Feminizm’in ele aldığı konuların başında geliyor. Daha çok mikro – politikalarla ilgilenen üçüncü dalganın başlangıç tarihi 90’lar olarak kabul ediliyor. Özellikle cinsel taciz, günlük konuşmalardaki cinsiyetçi söylemlerle ilgilenen dalga özellikle her ırk, her cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve her sınıftan kadının sesini duyurmasıyla ilgili. Önceki dalgalar sadece ‘batılı, beyaz, orta sınıf, heteroseksüel ve cisgender’ kadınlarla ilgili olmasa da daha çok bu kimlikteki kadınlar ön plandaydı. Bunun yanı sıra 90’lara kadar yükselen ırkçılığa karşı, hümanist ve cinsellik konularında özgürlükçü, bireyselci ve pluralizm yanlısı politikaların değeri de kadın hareketi için önem kazandı. Üçüncü dalga her türden kadınları kapsayan bir hareket haline geldi, daha doğrusu artık her türden ayrımcılığa uğrayan insanları kapsayan bir hareket haline geldi.
Üçüncü dalga feminizm için örnek verebileceğimiz iki tane dava yer almakta. Bunlardan birisi Anita Hill diğeri ise Nafissatou Diallo Davası. Kesişimsellik teorisini daha iyi anlamak için davalarda adı yer alan kişilerin ırk ve sınıf ayrımlarıyla birlikte inceleyeceğim.
Anita Hill Davası
Anita Hill, siyahi bir kadın ve üniversitede görevli olan bir hukuk profesörüydü. Supreme Court’da Hakim Thurgood Marshall sağlık sorunları nedeniyle emekliliğini istemesi üzerine, o dönemde Amerika Cumhurbaşkanı George W. Bush, Cumhuriyetçi Parti’den olan Clarence Thomas’ın Supreme Court’da yer almasını istemişti. Rutin olarak yapılan FBI soruşturmasında ortaya çıkan cinsel taciz soruşturması ülke gündemine bomba gibi düştü. ABD Senatosu Yargı Komitesi’nde, Joe Biden’ın başında olan dava Clarence Thomas lehine sonuçlandı ve Supreme Court’a yargıç olarak seçildi.
Clarence Thomas, siyahi, erkek ve Anita Hill’in üstü olarak çalışan bir hukuk profesörüydü. Ortaya çıkan taciz davası sonucu Anita Hill’in aleyhine sonuçlansa bile, kadınlar artık cinsel taciz davalarını konuşmaya başladı ve Senato’da olan beş kişinin de ‘beyaz, erkek (ABD’de stratasındaki en üst olan insan tipi)’ olması da insanların aklına çeşitliliğin her kurumda olması gerektiğini düşündürttü. Bunun yanı sıra cinsel tacizin sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda sözlü olabileceği de akıllara kazınmış oldu. Çünkü Clarence Thomas, Anita Hill’e fiziksel olarak taciz etmese bile bunu sözleriyle yapıyordu.
Nafissatou Diallo Davası
Nafissatou Diallo, siyah, alt sınıf, göçmen bir kadındı. New York’ta bir otelde kat görevlisi olarak çalışan Nafissatou Diallo, o dönemde IMF başkanı olan Dominique Strauss – Kahn tarafından tacize uğramıştı. Kendisine tecavüz etmeye çalışan DSK’nin elinden zor kurtulan Nafissatou, görevlilere haber vermiş ve DSK’yi şikayet etmiştir. Daha sonra dava hakkındaki kararlar açıklanmasa bile IMF başkanının şikayet üzerine kalkacak olan uçağının durdurulması ve sorguya çekilmesi, kadınlara cinsel taciz ve tecavüz karşı şikayet etmesi için cesaret veren olağanüstü bir olaydır. Dava hakkında daha fazlası için Netflix’in Room 2806 adlı belgesel dizisini izleyebilirsiniz.
Özetle
Maalesef konu cinsiyet eşitliği olunca ideallerden, olması gerekenlerden konuşsak bile dünyanın yeni yeni feminist hareket konusunda geliştiğini görüyoruz. Her şeye rağmen bu iki dava tam olarak istediğimiz şekilde sonuçlanmasa bile ya da kararlar açık bir şekilde açıklanmasa bile bu iki davanın cinsel taciz konusunda ve özellikle konumuz olan her türlü azınlıktan kadının sadece kadın olduğu için değil sınıfından, ırkından vb. nedenlerle tek tip bir ayrımcılıkla mücadele etmediğini görüyoruz.
Hep beraber bunu aşacağımız günlerin gelmesini bekliyorum ve herkesin kendisi için hukuki, siyasi ve sosyal yollardan savaşmasını diliyorum.