Koleksiyoncu: Çocukluk Travması mı, Takıntılı Bir Aşk Hikayesi mi?

Çocukluk anılarında hiç iyi sahne olmayan bir karakterin sonunda nasıl bir canavara dönüştüğünü görebileceğiniz eseri inceleyelim.

Herkese yeniden merhaba. Bugün sizlere takıntılı bir aşk hikayesi gibi görünen ama dikkatlice okunup incelendiği zaman çok farklı bir hikayeyi anlatan bir kitaptan bahsetmek istiyorum. John Fowles'in bence en önemli eserlerinden birisi olan The Collector (Koleksiyoncu) isimli kitap 1963 yılında yayımlanmıştır.


Kitap iki ana karakter üzerinden ilerliyor ve belli bir bölüme kadar koleksiyoncumuz olan Ferdinand'ın anlatımı üzerinden ilerlerken, ikinci yarısında Miranda'nın, daha sonradan gizli günlüğü olduğunu öğrendiğimiz, anlatımıyla devam ediyor.

Ferdinand, dışarıdan bakıldığı zaman çok normal işinde gücünde olarak görünen birisi olsa da, kimsenin bilmediği gizli bir sırrı vardır. Bir güzel sanatlar öğrencisi olan Miranda'yı gözüne kestirdiği günden itibaren onu takip etmeye başlamış ve onunla tanışmak istemektedir. Buna rağmen bir türlü tanışmayı başaramaz çünkü kendine güveni o kadar düşüktür ki bırakın tanışmayı, yanına gitmek bile onun için oldukça zordur. Miranda, Ferdinand'a göre biraz daha eğitimli ve zengin bir aileden geldiği için ona ulaşılması güç değerli bir mücevher gözüyle bakmaktadır ki zaten yaşadıkları çevre de bunu destekler niteliktedir.

Ferdinand, yetim büyümüş bir karakter ve onu büyüten büyüklerinin kendisine yeterli derecede ilgi göstermemesinden dolayı insanlarla iletişimi zayıf, kendisini hep güçsüz hisseden birisi olarak hayatına devam ederken bir anda şans yüzüne gülüyor ve lotodan yüklü bir para kazanıyor. Ne yazık ki bu parayı da hayatını güzelleştirmek için kullanmak yerine Miranda'yı kaçırmak için bir dizi alışveriş yapmaya harcıyor ve sonunda o çok kıymetli Mirandasına ulaşıyor.

Karakterimiz her ne kadar Miranda'ya tecavüz etmek istermiş gibi görünse de aslında onu da tıpkı kelebek koleksiyonu yapar gibi bir yerde saklayıp tüm güzelliğini kendine saklamak istiyor. Kelebekler, benim düşünceme göre, annesinin onu terketmesini sembolize ediyor. Daha çok küçük yaşta annesinin bir başka erkekle evi terketmesi, onu bu yolla ittiğini düşünüyorum. Bilirsiniz, kelebekler narindir ve onları tutamazsınız, ya sımsıkı tutup öldürürsünüz ya da avucunuzu açtığınız anda elinizden uçar giderler. Annesi de tıpkı bunun gibi ellerinden uçup gitmişti ve o yaşlarda yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Miranda'ya hiçbir zarar vermek istemiyordu sadece onun güzelliğinin kendisine ait olmasını istiyordu. Tıpkı diğer sakladığı kelebekler gibi, Miranda da onun gizli hazinesinden birisiydi ve annesi gibi onu da kaybetmek istemiyordu. Ben burada bunun gerçek bir aşk olduğunu düşünmekten ziyade, geçmişten gelen bir çocukluk travması olduğunu düşünüyorum.

Önemli detaylardan birisi de Ferdinand'ın bu tehlikeli oyunu, lotoyu kazandıktan sonra yapmasıdır çünkü o zamana kadar Miranda'nın yanına yaklaşmaya bile cesareti yoktu ancak para ona bu gücü vererek yanına yaklaşmayı kafasına koydu. Tabi ki onun karşısında ona zarar verecek birisi olarak görünmek yerine, kaza yapmış bir sokak köpeğine yardım eden birisi olarak görünmek daha mantıklıydı ki zaten Miranda'yı kaçırdığı sırada bu oyunu oynayarak ne kadar merhametli birisi olduğunu Miranda'ya göstermek istemişti. Ne var ki, Miranda'nın önünde duran arabanın içinde ne köpek vardı ne de aslında merhametli bir adam. Sadece geçmişindeki sorunları atlatamayan masum bir çocuğun kırıntılarını taşıyan bir adam vardı.


Miranda resim yapmayı severken Ferdinand, güzellikleri yok ederek sadece kendisine saklamayı tercih ediyordu. Miranda bunun canice olduğunu düşünse de bu Ferdinand için hiçbir şey ifade etmiyordu, çünkü yine kendince güzel olan bir şeye sahip olmuştu ve gerisi onun için sorun değildi.

Ferdinand onu kaçırmış olsa bile ona güzel bir hayat(!) vadediyordu. Ona zarar vermek istemiyordu, ne istese anında yapmaya çalışıyordu ve böylelikle onun için gerçek bir aile ortamı oluşturduğunu düşünüyordu. İşlerin bu yönde ilerlediğini düşünmesi bile bir noktada onun suçu değildi çünkü hiç gerçek bir ailesi olmamıştı.

Miranda, sosyal çevrenin ve tabi ki herkesin düşüneceği şekilde düşünüp onunla cinsel anlamda birlikte olursa kendisini serbest bırakacağını düşündü. İşler pek de düşündüğü şekilde işlemedi ve sonu ölümle biten bir olaya yol açtı. Ferdinand onunla cinsel anlamda bir şeyler yaşamak istemiyordu ve onun bu hareketini oldukça basit bulduğu için ona olan tüm saygısını kaybetti. Bundan sonraki süreçte ona hiçbir şekilde yardımcı olmadı ve ne yazık ki hastalığında bile ona destek olmayarak ölümüne sebep oldu. Miranda'nın ölmesinin ardından sanki ona gerçekten aşıkmış gibi bir anda intihar etmeyi düşünse de, bu yaptığıyla tıpkı annesine benzediğini düşünerek ölümünün üzerinde çok fazla durmadı bile.

Hikayenin sonu okuyucuya bırakılmış ancak Ferdinand kelebek koleksiyonculuğundan, kadın koleksiyoncusuna dönüştüğünü düşünüyorum çünkü kitabın son cümlelerinde kendisine daha yakın bir çevreden ve çok da eğitimli olmayan bir kadını gözüne kestirdiğini ve Miranda için aldığı kıyafetlerin ona tam da uygun olabileceğini düşündüğünü görüyoruz...